Özellikle enflasyonun yüksek seyrettiği, alım gücünün ciddi biçimde azaldığı bu dönemde birçok kamu kurumunun banka promosyon anlaşmalarında düşük teklifleri kabul etmesi, çalışanlar arasında büyük tepkiye yol açtı.
Peki, banka promosyonları neden düşük kaldı? Bu durumun arkasında hangi faktörler var? Promosyon pazarlıkları nasıl yürütülüyor ve bu süreçlerde çalışanlar neden yeterince söz sahibi olamıyor?
Maaş promosyonları, kamu kurumlarının anlaşmalı bankalar aracılığıyla çalışanlarına maaş ödemesi yapmaları karşılığında alınan toplu ödemelerdir. Bankalar, bu maaşların kendi hesaplarına yatmasını sağlamak amacıyla kurumlara teklif sunar. Kurumlar da bu teklifleri değerlendirerek en yüksek ödemeyi yapan banka ile anlaşma imzalar.
Ancak son dönemde birçok kurumun aldığı teklifler, beklentilerin oldukça altında kalmaya başladı. Geçmiş yıllarda 25-30 bin TL seviyelerinde olan promosyon ödemeleri, bugün birçok kurumda 10-15 bin TL aralığında kalmakta.
Birinci neden: Türkiye'de yıllık enflasyon oranı %70'e yaklaşırken, bankaların sunduğu promosyon teklifleri bu ekonomik gerçeği yansıtmıyor. Artan hayat pahalılığı karşısında maaşlar hızla erirken, promosyon ödemelerinin düşük kalması çalışanların moralini daha da bozuyor. Bankalar bu süreçte kendi kârlarını maksimize etmeye çalışırken, çalışanların alım gücünü göz ardı ediyor.
İkinci neden olarak ise kurumların pazarlık masasında yeterince güçlü olmamaları gösteriliyor. Pek çok kamu kurumu, ihale sürecini hızlı tamamlamak ve bürokratik süreçlerden uzak durmak adına, düşük teklifler sunan bankalarla anlaşmayı tercih ediyor. Bu da çalışanların hak ettiği promosyon miktarının altında ödeme almasına neden oluyor.
Ayrıca, bazı kurumlarda promosyon komisyonlarının yeterli şeffaflıkla çalışmadığı ve teklif sürecine sendikaların ya da personelin aktif olarak dahil edilmediği de gelen şikayetler arasında yer alıyor.
Üçüncü ve en çarpıcı neden ise bankaların promosyon anlaşmalarına artık farklı bir gözle bakması. Geçmişte kamu çalışanlarının maaşlarını kendi bünyelerine çekmek isteyen bankalar, yüksek promosyonlarla bu işi adeta rekabet yarışına çevirmişti. Ancak son dönemde bankaların kârlılık baskısı ve maliyet politikaları değişti. Merkez Bankası'nın faiz politikaları doğrultusunda banka kâr marjları daralırken, bankalar da promosyon tekliflerini kısmaya başladı.
Özellikle özel bankaların bu alandaki çekingen yaklaşımı, rekabeti zayıflattı. Devlet bankaları ise genel politika gereği daha muhafazakâr teklifler sunuyor.
Memur sendikaları, promosyon ödemelerinin yeniden değerlendirilmesini ve maaş artışlarıyla orantılı hale getirilmesini talep ediyor. Birçok sendika, promosyon görüşmelerine çalışan temsilcilerinin aktif olarak katılmasını ve şeffaflık ilkesiyle hareket edilmesini istiyor.
Sendikalar ayrıca, 2022 ve 2023 yıllarında yapılan bazı rekor promosyon anlaşmalarını örnek göstererek, bugün neden benzer seviyelerin görülemediğine dikkat çekiyor. Örneğin, 2022 yılında bazı üniversitelerde kişi başı 40-50 bin TL'ye varan promosyon anlaşmaları yapılmıştı. Bugünse aynı kurumlar, 15-20 bin TL tekliflerle karşı karşıya.
2025 yılı itibarıyla birçok kamu kurumunun yaptığı promosyon anlaşmalarına bakıldığında tablo endişe verici. Büyükşehir belediyeleri, adliye personeli, hastaneler ve bazı üniversitelerde yapılan anlaşmaların önemli bir kısmı 10-15 bin TL bandında kalıyor. Üstelik bu rakamlar 3 yıllık dönem için geçerli oluyor.
Bu da aylık olarak bakıldığında çalışanın cebine 400-500 TL gibi bir katkı sunuyor ki, bu rakam günümüz ekonomik şartlarında oldukça sembolik kalıyor.
Uzmanlara göre, promosyon sisteminin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Kurumların, bankalarla toplu pazarlık yerine rekabeti teşvik edecek açık ihale süreçleri yürütmesi; çalışan temsilcilerinin, sendikaların sürece dahil edilmesi; tekliflerin yıllık bazda güncellenmesini sağlayacak mekanizmaların kurulması öneriliyor.
Ayrıca, yüksek enflasyon dönemlerinde promosyon ödemelerinin sabit değil, enflasyon oranına göre değişken yapılması da adil bir sistemin temelini oluşturabilir.
Özetle, banka promosyonlarının düşük kalmasının temelinde ekonomik dalgalanmalar, kurumların pazarlık zayıflığı, bankaların mali strateji değişikliği ve şeffaf olmayan süreçler yer alıyor. Kamu çalışanları artık sembolik promosyonlar değil, emeklerinin karşılığını alabilecekleri adil rakamlar istiyor. Yüksek enflasyon ortamında maaşlar kadar promosyonlar da önemli bir gelir kalemi haline gelirken, bu alandaki beklenti her geçen gün artıyor.
Kurumlar ve bankalar, çalışanların bu haklı taleplerine kulak vererek daha adil, şeffaf ve rekabetçi bir sistem kurmak zorunda.