"Suğra ve Oğulları", 10. Boğaziçi Film Festivali'nde yarışıyor
- Oyuncu kadrosunda Humbat Ahmadzade, İlgar Jahangir, Pasha Mammadli ve Gunash Mehdizade'nin yer aldığı film, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Azerbaycan'da geçen dramatik bir hikayeyi anlatıyor - Azerbaycanlı yönetmen İlgar Najaf: - "Film, 'Sovyetler Birliği kurulduğunda hangi süreç yaşandı?', 'İnsanlar bu sisteme nasıl uymaya çalıştı?' ve 'Nasıl yaşamaya başladılar?' gibi soruları cevaplıyor. İzleyenler, bu sistemle mücadele edenlerin yıllarca çatıştıklarını çok net bir şekilde görebilir"
Oyuncu kadrosunda Humbat Ahmadzade, İlgar Jahangir, Pasha Mammadli ve Gunash Mehdizade'nin yer aldığı film, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Azerbaycan'da geçen dramatik bir hikayeyi anlatıyor.
Filmin yönetmeni İlgar Najaf ile görüntü yönetmeni Ayhan Salar, AA muhabirine filmin hikayesini ve çekim sürecini anlattı.
Ermenistan'da 1975'te dünyaya gelen Najaf, 1988'de ailesiyle birlikte zorunlu göçle Azerbaycan'a yerleştiklerini belirterek, Azerbaycan Medeniyet Üniversitesi ve Tiflis'te yönetmenlik eğitimi aldığını söyledi.
Najaf, ilk uzun metrajı "Buta"yı 2010'da, ikinci filmi "Nar Bağı"nı 2017'de çektiğini aktararak, "Suğra ve Oğulları filmi, İkinci Dünya Savaşı'nda Azerbaycan'ın bir dağ köyünde iki oğluyla beraber yaşayan bir kadının dramını anlatıyor. Emperyalizm ve militarizmin bir aileyi nasıl dağıtabileceğini sade bir şekilde gösteriyor." dedi.
- "Bu hikayelerden birçoğu ailemin de başına geldi"
Yapımın gerçek hikayelere dayandığına dikkati çeken Najaf, şunları kaydetti:
"Film, 'Sovyetler Birliği kurulduğunda hangi süreç yaşandı?', 'İnsanlar bu sisteme nasıl uymaya çalıştı?' ve 'Nasıl yaşamaya başladılar?' gibi soruları cevaplıyor. İzleyenler, bu sistemle mücadele edenlerin yıllarca çatıştıklarını çok net bir şekilde görebilir. Birçoğu öldürüldü ya da kaçmak zorunda kaldı. Suğra ve Oğulları kısa kısa hikayelerden oluşuyor ve bu hikayelerden birçoğu benim ailemin de başına gelmişti. O sebeple bu hikayeler o bölgenin hikayesiydi ve kendi yerinde filmi çektik."
İlgar Nacaf, festivallerin filmin daha çok insana ulaşmasında etkili olduğuna işaret ederek, "Bir izleyicinin bile izlemesi bizim için keyif verici. Her yönetmen festivalden ödülle dönmek ister. Bildiğim kadarıyla festivalde iyi filmler var. Biz filmimizin dünya prömiyerini Güney Kore'de Busan Uluslararası Film Festivali'nde yaptık. Daha sonra Almanya ve Hong Kong'da festivallerde yarıştı. Festival sürecine devam ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Filmin ortak yapımcısı ve görüntü yönetmeni Ayhan Salar ise filmin İlgar Najaf'le beraber ikinci projesi olduğunu vurgulayarak, "İlgar'la sinema anlayışı yakın insanlarız. İlgar, Sovyet sinemasındaki usta isimlerin öğrencilerinden biri. Sovyet sineması benim sevdiğim bir sinema dili." diye konuştu.
- "Sovyet emperyalizmi Batı'da çok bilinmiyor"
Salar, dönem filmi olduğu için siyah-beyaz olduğunu aktararak, şunları kaydetti:
"Kendi imkanlarımızla çektiğimiz bir film. Herhangi bir fon almadık. Döneme yakın bir film oldu. Siyah-beyaz, ışık yapabilmek için en güzel teknik seçeneklerden bir tanesiydi. Görüntü yönetmeninin işini daha yaratıcı hale getiriyor. Daha basit yollarla daha güzel atmosferler yapabiliyorsunuz."
Yapımın, Azerbaycan sinemasında Sovyet emperyalizmini anlatan ilk filmlerden olduğunun altını çizen Salar, "Sovyet emperyalizmi Batı'da çok bilinmiyor. Sovyetler Birliği'ndeki ülkelerin çoğunun gönüllü olarak bu sistem altına girdiği zannediliyor ama değil. Baskıcı bir rejim tarafından bilmedikleri, tanımadıkları bir düşmana karşı insanların savaşa nasıl zorlandığını anlatıyor. Kadın ve çocukların savaşta en çok kayba uğrayan insanlar olduğunu gösteriyor." değerlendirmesinde bulundu.
Senaristleri arasında İlgar Najaf'ın yanı sıra Roelof Jan Minneboo ve Asif Rustamo'nun yer aldığı filmin konusu kısaca şöyle:
"Yıl 1945. Issız bir kasabada kadınlar bütün işleri üstlenmişken erkekler de Nazilere karşı savaşır. Suğra, iki oğluyla bir dağ köyünde yaşamaktadır. Kocası, İkinci Dünya Savaşı'ndayken ondan bir süre haber alamamıştır. Bu sırada en büyük oğlu da bir çağrı alır. Kocasından sonra oğlunu da kaybedeceğinden endişelenen Suğra tereddütte kalır ve sonunda oğlunu dağlarda saklanan kaçakların yanına gönderir."
FACEBOOK YORUMLAR