Prof. Dr. Zekeriya Kurşun: "En az oradaki insanlar kadar direniş göstermemiz gerekiyor"

- 2023 İlim Yayma Ödülleri'nde "Sosyal Bilimler Ödülü"nün sahibi olan Kurşun: - "Ödüllendirme çok izafi bir kavramdır ama yapılan işin takdir edilmesi, boşa gitmemesi düşüncesinin geliştirilmesi açısından İlim Yayma Ödülleri de çok önemli" - "Farklı kültür dairesinin coğrafyalarıymışız gibi bir algı ve anlayış vardı. Dolayısıyla burada üretilen burada, orada üretilen onlarda kaldı. Özellikle son çeyrek asırda her iki tarafı da tanımaya başlayan, çalışmalar yapan insanlar ortaya çıktı. Bu tabii ki karşılıklı kültürel ilişkilerin gelişmesine imkan sağladı. Buna rağmen halen istenilen düzeyde değiliz"

Prof. Dr. Zekeriya Kurşun: "En az oradaki insanlar kadar direniş göstermemiz gerekiyor"
Editör: AA
23 Aralık 2023 - 12:49
AİŞE HÜMEYRA AKGÜN - Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Filistin'de yaşananlara değinerek, "Akademisyen de sanatçı da kültür veya ilim insanı da olsanız her şeyden önce insansınız ve Filistin'de son 75 yıldır ve özellikle 7 Ekim'den beri yaşananlar hiçbir insani değerle ilişkilendirilemeyecek kadar ağır ve acı şeyler. Bunlar karşısında hepimizin sesini yükseltmesi, en az oradaki insanlar kadar direniş göstermemiz gerekiyor." dedi.

İlim Yayma Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti tarafından, eğitime katkı vizyonu doğrultusunda Türkiye'ye yüksek fayda sağlayacak çalışmaları keşfetmek ve teşvik etmek amacıyla verilen 2023 İlim Yayma Ödülleri'nde "Sosyal Bilimler Ödülü"nün sahibi olan, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Kurşun, ilmin tarih boyunca teşviklerle büyüdüğünü ve geliştiğini belirterek, İlim Yayma Vakfı ve İlim Yayma Cemiyetinin son yıllarda bu anlamda teşvikleri başka bir aşamaya taşıdığını söyledi.

- "Bu ödüllerin asıl sonucu aslında bu alana yönelecek gençlerin yaptıkları çalışmaların boşa gitmeyeceğidir"

İlim Yayma Ödülleri'nin bilim adamlarına verilen önemli bir teşvik olduğunun altını çizen Kurşun, "Bu ödüllerin asıl sonucu aslında bu alana yönelecek gençlerin yaptıkları çalışmaların boşa gitmeyeceğidir. Gelecekte kendilerinin de bir şekilde takdir edileceğidir. Ödüllendirme çok izafi bir kavramdır ama yapılan işin takdir edilmesi, boşa gitmemesi düşüncesinin geliştirilmesi açısından İlim Yayma Ödülleri de çok önemli." diye konuştu.

Prof. Dr. Kurşun, uzun yıllar Osmanlı, Yakın Çağ, Modern Orta Doğu tarihinin aralarında olduğu birçok konu üzerine çalışmalar ile popüler ve akademik yayınlar hazırladığını dile getirerek, "2022- 2023 yılında yaptığım 'Osmanlı Arapları' eseri, tamamen Türkiye'de ve dünyada farklı arşivlerdeki özgün kaynaklara dayalı bir çalışmama binaen ve diğer yapmış olduğum çalışmalar da takdir edilerek ödül verildi. Ben de çok mutluyum. Asıl mutluluğum çevremde bu konuda çalışan genç arkadaşlar ve meslektaşlarım için de bir teşvik olmuştur." ifadelerini kullandı.

İlim Yayma Ödülleri kapsamında Enis Doko sunumuyla Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) düzenlenen "Ödül Masası" etkinliğinde de yaptığı akademik çalışmalar üzerine konuşmak için üniversite öğrencileriyle bir araya geldiklerine işaret eden Kurşun, "Belki bundan sonra bizim gibi akademiye, bilime girecek gençlere bizim geçtiğimiz aşamaları veya muhtemel avantajlarını hatırlatıp onlarla hem bu ödülün değerlendirmesini hem de bir ilim yolculuğunun hikayesini anlatacağız." açıklamasında bulundu.

- "Hepimizin sesini yükseltmesi, en az oradaki insanlar kadar direniş göstermemiz gerekiyor"

Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Filistin meselesinin de kendisi için çok önemli bir konu olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Neredeyse 40 yıldır bu coğrafya ve bu coğrafyanın bir parçası olan Filistin konusunda çalışmalar sürdürüyorum. Filistin'i çeşitli yönlerle inceliyorum ve tabii ki karşımıza vahşi bir savaşın sürdüğü ve 20 bine yakın insanın hayatını kaybettiği Gazze'deki olayları müşahede ettiğimiz bir dönem. Dolayısıyla bana verilen ödülün, oradaki direniş karşısında hiçbir kıymeti yok. Ama bu ödül vasıtasıyla onları kamuoyunda paylaşmak ve hatırlatmak imkanı bulduğum için bir noktada kendimi mutlu hissediyorum. Her şeyden önce şunu bilmemiz gerekiyor, akademisyen de sanatçı da kültür veya ilim insanı da olsanız her şeyden önce insansınız ve Filistin'de son 75 yıldır ve özellikle 7 Ekim'den beri yaşananlar hiçbir insani değerle ilişkilendirilemeyecek kadar ağır ve acı şeyler. Bunlar karşısında hepimizin sesini yükseltmesi, en az oradaki insanlar kadar direniş göstermemiz gerekiyor. Elbette ki bu direnişin şekli ve şemaili herkesin kendi yaptığı iş bağlamında olabilir."

İsrail'in kuruluşundan bu yana bütün dünyada oluşturduğu lobiler vasıtasıyla her yerde kendi propagandasını yaptırdığına dikkati çeken Kurşun, "Kendisinin yaptığı insan hakları ihlalleri karşısında konuşabilecekleri susturmaya gayret göstermiş ve çok büyük planlar, projeler ortaya koymuştur. Bu yüzden hala bütün dünya suskun durumda. Evet sokaklar harekete geçmiştir ama toplumları yönlendiren asıl etkin insanların suskun olması, İsrail lobisine karşı korkunun devam ettiğini gösterir. Biz Türkiye'de bütün dünyaya göre daha özgürüz. Burada daha kolay ve rahat konuşabiliriz. Çünkü bizim aynı zamanda bölgeyle ilgili insani, tarihi ve jeopolitik sorumluluklarımız var. Bütün dünya sussa bile bizim konuşmamız gerekiyor." değerlendirmesini yaptı.

- "İki kültür dünyasının birbirine yakınlaşması gerekiyor"

Kurşun, Filistin ile Türkiye arasında geçmişte müşterek bir tarih olmasına rağmen, uzun yıllar bir kopukluk olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

"Farklı kültür dairesinin coğrafyalarıymışız gibi bir algı ve anlayış vardı. Dolayısıyla burada üretilen burada, orada üretilen onlarda kaldı. Özellikle son çeyrek asırda her iki tarafı da tanımaya başlayan, çalışmalar yapan insanlar ortaya çıktı. Bu tabii ki karşılıklı kültürel ilişkilerin gelişmesine imkan sağladı. Buna rağmen halen istenilen düzeyde değiliz. Son yıllarda bir takım tercüme faaliyetleri bu konuda bizlere katkı sağlamıştır ama üzülerek belirtmemiz gerekir ki Arap coğrafyası, Filistin meselesinde birçok konuyu İngilizceden tercüme ediyoruz. Bu da oradaki duyguyu, anlatımı büyük ölçüde zayıflatıyor. O yüzden mutlaka bu alanda çalışanların Arapçayı hatta yerel diyalektleri de öğrenmek suretiyle oradaki birikimi Türkçeye, Türkçedeki birikimi o coğrafyaya aktarmalı. Bu mutlak zorunluluktur. İki kültür dünyasının birbirine yakınlaşması gerekiyor. Bu çalışmalar yapılırsa aynı zamanda siyaseti, toplumlar arası ilişkileri etkileyecektir."

Türk dizilerinin Orta Doğu ülkelerinde gösterilmesinin Türkçeye ve Türk kültürüne olan ilgiliyi arttırdığına da işaret eden Prof. Dr. Kurşun, bu ilginin edebi eserlerle, son dönem Osmanlı kaynaklarının çevirileriyle desteklemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum