KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, Diyarbakır'da "Mavi Vatan ve Kıbrıs" konferansına katıldı
- "(KKTC'nin TDT'ye gözlemci üye kabul edilmesi) İki hafta önce Özbekistan'da, Semerkant'ta Türkiye Cumhuriyeti'nin ağırlığı ile TDT'ye gözlemci üye olarak müracaatımızın oy birliğiyle kabul edilmesi siyasi mücadelemizde önemli bir kilometre taşıdır"
Tatar, Dicle Üniversitesi (DÜ) 15 Temmuz Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Doğu Akdeniz'de Gelişmeler Çerçevesinde Mavi Vatan ve Kıbrıs" konulu konferansa katıldı.
Konferansta, DÜ Senatosunca KKTC Cumhurbaşkanı Tatar'a Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi alanında "Fahri Doktora" unvanı verildi, cübbe giydirilerek fahri doktora diploması takdim edildi.
Tatar, burada yaptığı konuşmada, fahri doktora unvanını hem şahsı hem de KKTC adına aldığını söyledi.
Rum ve Yunan ikilisinin Kıbrıs'ın sahipleri olduklarını iddia ettiklerini ancak hiçbir zaman Kıbrıs'ın tümünün sahibi olmadıklarını anlatan Tatar, Rum ve Yunan'ın hiçbir zaman Kıbrıs'ı tek başlarına yönetmediklerini belirtti.
Osmanlı Devleti'nin 1571'den 1878'e kadar Kıbrıs'ın hükümdarı olduğunu, Kıbrıs'ın 1878'de belirli bir süre İngiltere'ye Osmanlı Devleti'ne tekrar geri iade etme şartıyla geçici bir süre kiralandığını kaydeden Tatar, şöyle dedi:
"Ama maalesef 1914'te Dünya Savaşı ve Çanakkale'de yaşananlar vesile edilmiş ve İngiltere tek başına ilhak etmiştir. Ama halen de hükümdarlık esasında egemenlik Osmanlı Devleti'ne aittir. 1923 Lozan Antlaşması esasında egemenlik İngiltere'ye devrediliyor. Dolayısıyla o tarihi dikkate aldığımızda 1571'den 1923'e kadar 350 sene Osmanlı Devleti'nin hükümdarlığında ve egemenliğinde olan bir Kıbrıs adasından bahsetmekteyiz. Dolayısıyla şu anda verdiğimiz mücadelenin temelleri o günlerden atılmıştır."
Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıs konusunda gerektiği yerde her zaman ağırlığını koyduğunu belirten Tatar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirdiğini anımsattı.
Tatar, "Merhum Bülent Ecevit'in dediği gibi 'Kıbrıs'a barışı götürüyoruz. Hem Türklere hem de Rumlara.' Ve nitekim 1974'ten sonra Kıbrıs'ta hiç kimsenin burnu kanamamıştır. Çatışmalar tamamıyla durmuştur." ifadelerini kullandı.
Kıbrıs adasını Rum Cumhuriyeti olarak Türkiye'ye her türlü düşmanlığı yapabilecek bir noktaya getirmeye çalıştıklarını anlatan Tatar, 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı'nın hem Kıbrıs Türklerinin hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi güvenliği, geleceği ve bekası bakımından fevkalade önemli ve başarılı bir harekat olduğunu kaydetti.
Tatar, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kıbrıs'ta o yeni dönemin başlangıcıyla artık Kıbrıs Türk halkı kendi bağımsızlığı, onuru, haysiyeti, egemenliği altında yaşamını devam ettirirken Türkiye Cumhuriyeti ile kurulan ilişkiler, her türlü askeri, ekonomik ve siyasi bağlarımızın da güçlenmesiyle Doğu Akdeniz'in coğrafyası Mavi Vatan yeni bir şekil alıyor. Bunlar önemli dönüm noktalarıydı çünkü neyin ne olduğu son birkaç yılda daha iyi anlaşılmış oluyor. Hidrokarbon ve doğal gaz zenginliklerinin bu bölgede yoğunluklu olarak olduğunun yavaş yavaş ortaya çıkmasıyla güvenlik meseleleri, Suriye'de, Libya'da, Irak'ta yaşananlar, bütün bölgedeki gelişmeler, Ege adalarındaki son gelişmeler, Kıbrıs'ın statüsü ve önemini artırmıştır. Hep hedeflerinde Kıbrıs'ı bir Avrupa Birliği adası yapmak var. Türkiye Cumhuriyeti Yunanistan ile birlikte Avrupa Birliği'nin üyesi olduklarında Kıbrıs'ta bir denge bir bakıma kurulabilirdi. Ama biz tahmin ediyorduk ki bunların Türkiye Cumhuriyeti'ni Avrupa Birliği'ne alma niyetleri yok. Son çeyrek asırda oynanan oyunlarda ve Annan Planı'nda bunu gördük."
Bütün baskılara, Kıbrıs'ın üzerinde oynanan oyunlara rağmen Kıbrıs Türk halkının büyük bir fedakarlık yaptığını ve Annan Planı'na "evet" dediğini anlatan Tatar, buna rağmen Rumların "hayır" dediğini aktardı.
Kıbrıs Türklerine verilen sözlerin hiçbirinin tutulmadığını ifade eden Tatar, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şimdi de siyasetleri Kıbrıs, Avrupa Birliğindedir. Bu şekilde siyaset bize göre büyük bir haksızlıktır. Şu anda bizim üzerimizde fevkalade büyük baskılar vardır. Asla Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bir parçası olduğumuzu kabul etmeyiz, öyle bir şey yok çünkü biz ayrı bir devletiz, ayrı bir cumhuriyetiz adı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir. Türk devletleri bile tehdit ediliyor. 'KKTC'yi tanırsanız başınıza şu gelir, ticarette, ekonomik ilişkide, bir takım farklı farklı meselelerde kendinizi işin dışında bulabilirsiniz.' diye tehdit ettiklerinden dolayı esasında bizim dost ülkelerimiz, bizimle ilişkileri olan gerek İslam İşbirliği Teşkilatı'nda gerek Türk dünyasında gerek Türkiye Cumhuriyeti'nin özel ilişkilerinin olduğu ülkeler KKTC'yi tanıma noktasında tereddüt içerisindedirler."
KKTC'nin bağımsız bir devlet olarak demokrasisiyle, kurum ve kuruluşlarıyla her türlü vasfa haiz olduğunu dile getiren Tatar, bunu en iyi şekilde sürdürüldüğünü aktardı.
Tatar, şöyle konuştu:
"İki hafta önce Özbekistan'da Semerkant'ta Türkiye Cumhuriyeti'nin ağırlığı ile TDT'ye gözlemci üye olarak müracaatımızın oy birliğiyle kabul edilmesi siyasi mücadelemizde önemli bir kilometre taşıdır. Buradan hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hem TDT'nin çok değerli devlet başkanlarına şahsım ve Kıbrıs Türk halkı adına teşekkür ederim. Doğu Akdeniz'de bir Türk devleti olan KKTC'nin bağımsızlığı ve kabul görmesiyle Türklük dünyası, Türkiye ve hepimiz için orada bir kaleyi sapasağlam tutmak anlamındadır. O nedenle hepimizin bekası ve geleceği için çok önemli devlet haline gelmiştir. Şu anda verilen mücadeleyle artık dünya da bu gerçeği kabul etmek durumundadır ve yavaş yavaş kabul ediyor."
Öte yandan İstiklal Caddesi'ndeki bombalı terör saldırısını kınayan Tatar, "Gaziantep Karkamış'ta geçen gün saldırıdan dolayı hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Düzce'de meydana gelen depremde de yaralılara acil şifalar diliyorum." diye konuştu.
Kıbrıs'ta yıllardır mücadele içinde olduklarına dikkati çeken Tatar, mücadelelerinin devam ettiğine işaret etti.
Tatar, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Türkiyemiz ve şimdi Türklük dünyasının da desteğiyle oradaki egemenlik haklarımızın kökleşmesi ve daha da perçinleşmesiyle Kıbrıs Türk halkının refahı ve adadaki varlığının giderek artacağı, egemenlik haklarımızla var olacağımız adadaki ve coğrafyadaki pozisyonumuzun daha da kökleşmesini temenni ediyoruz. Belki bir dönem sonra doğal gaz ve hidrokarbon enerji meselelerinde bizlerin de Mavi Vatan'daki Türkiye Cumhuriyeti'nin de desteğiyle vereceği mücadelede, oradaki zenginliklerden pay almamız ve müreffeh bir yaşama kavuşmamız hepimizin temennisi ve dileğidir."
Vali Ali İhsan Su ile DÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç da konuşma yaptı.
Konferansa, AK Parti Diyarbakır milletvekilleri Mehdi Eker ve Ebubekir Bal, Bağlar Belediye Başkanı Hüseyin Beyoğlu, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
FACEBOOK YORUMLAR