9432,55%-0,61
38,40% 0,20
43,69% -0,02
4094,52% -0,84
6581,38% -0,97
Avrupa Birliği (AB) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında yer alan adalet ve yargı sistemleri, hem benzerlikleri hem de belirgin farklılıklarıyla dikkat çekiyor. Her iki taraf da hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını temel alıyor olsa da, uygulama yöntemleri, yargı bağımsızlığına yaklaşımları ve hukuki yapıların organizasyonu ciddi ölçüde farklılık gösteriyor.
Bu yazıda, Avrupa Birliği ve Amerika’nın yargı sistemlerini detaylı şekilde kıyaslayarak, hangisinin hangi yönlerden öne çıktığını ortaya koyacağız.
ABD, federal bir devlet yapısına sahip olduğundan, hem eyalet bazlı hem de federal düzeyde işleyen iki paralel yargı sistemine sahiptir. Her eyaletin kendi anayasal düzeni ve mahkemeleri bulunur. Bununla birlikte, federal yasalara ilişkin davalar yalnızca federal mahkemelerde görülür. Bu yapı, yargının hem merkezî hem de yerel düzeyde işlemesine olanak tanır.
Avrupa Birliği ise siyasi bir birliktir, fakat ABD gibi tek bir anayasa ya da birleşik yargı sistemi yoktur. AB’nin üye ülkeleri, kendi ulusal yargı sistemlerine sahiptir. Avrupa Adalet Divanı (CJEU) gibi kurumlar, yalnızca AB yasalarının yorumlanması ve üye ülkeler arasında ortaya çıkan hukukî ihtilaflarda görev alır. Bu nedenle Avrupa yargısı, daha çok “koordinasyon” temellidir, tam anlamıyla bir federal yargı sistemi değildir.
Amerika’da yargı yapısı oldukça güçlü, merkezi ve iyi organize edilmiştir. ABD Yüksek Mahkemesi (Supreme Court), tüm ülkede geçerli bağlayıcı kararlar verebilir. Aynı şekilde federal temyiz mahkemeleri, alt mahkemelerin kararlarını denetler.
Avrupa Birliği’nde ise merkezi bir yüksek mahkeme yoktur. Avrupa Adalet Divanı, sadece AB hukukunun uygulanmasını denetler. Ulusal mahkemeler, kendi ülkelerinin iç hukukunu uygular ve nihai kararı verir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), her ne kadar Avrupa Konseyi’ne bağlı olsa da, çoğunlukla Avrupa’daki yargı sürecine etik ve hukuki bir denetim sağlar.
Bu fark, ABD’de yargı kararlarının daha birleşik ve bağlayıcı olmasına, AB’de ise daha esnek ama dağınık bir yapıya yol açar.
ABD’de yargıçlar, özellikle federal düzeyde, siyasi yollarla atanır. Başkan tarafından aday gösterilir, Senato tarafından onaylanır. Bu durum zaman zaman yargı bağımsızlığı konusunda tartışmalara neden olur. Yargıçlar, ömür boyu görev yapar, bu da onları dış baskılardan koruyan önemli bir unsurdur.
AB ülkelerinde ise hâkim atama yöntemleri ülkeye göre değişkenlik gösterir. Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkelerde yargı konseyi gibi bağımsız organlar tarafından atama yapılır. Bu model, yargının siyasetten daha uzak kalmasını sağlar. Avrupa Adalet Divanı hâkimleri ise üye ülkelerce önerilir ve oybirliğiyle atanır.
Bu yönüyle Avrupa yargı sistemi daha kurumsal bir bağımsızlık mekanizmasına sahiptir; ABD sistemi ise bireysel bağımsızlığa daha çok odaklanır.
Amerika’nın ceza hukuku sistemi oldukça serttir. Özellikle uyuşturucu, silah ve organize suçlar gibi konularda yüksek cezalar ve uzun hapis süreleri yaygındır. ABD, dünya genelinde en yüksek mahkûm sayısına sahip ülkelerden biridir. Ölüm cezası, bazı eyaletlerde hâlâ yürürlüktedir.
Avrupa Birliği’nde ise ceza hukuku daha çok insan hakları merkezlidir. Ölüm cezası yasaktır ve mahkumların rehabilitasyonu ön plandadır. Ceza sistemleri, cezalandırmaktan çok topluma yeniden kazandırma hedefi güder. Bu yaklaşım, infaz sistemlerinin de daha insani olmasını sağlar.
ABD’de hukuk sisteminin dijitalleşmesi daha erken başlamıştır. Online dava izleme sistemleri, dijital duruşmalar, e-belge yönetimi gibi uygulamalar yaygın şekilde kullanılır. Teknolojik entegrasyon, sistemin hızlanmasına katkı sağlar.
Avrupa Birliği ülkeleri dijital dönüşüm konusunda son yıllarda ciddi adımlar atmıştır. Özellikle pandemiden sonra birçok ülke online mahkeme süreçlerini benimsemiştir. Ancak bu süreç, üye ülkeler arasında farklılık göstermekte ve tam anlamıyla bütünleşmiş bir dijital sistem henüz oluşmamıştır.
ABD’de temel haklar, Anayasa’nın ilk 10 maddesinden oluşan “Bill of Rights” ile güvence altına alınmıştır. Bu haklar, mahkemeler tarafından çok güçlü şekilde korunur. Ancak anayasa yorumu, Yüksek Mahkeme’nin inisiyatifindedir. Bu da zaman zaman ideolojik kararlarla sonuçlanabilir.
Avrupa’da ise temel haklar daha çok uluslararası belgeler (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AB Temel Haklar Şartı) ve anayasa mahkemeleri aracılığıyla korunur. AB düzeyinde ortak haklar sistemi gelişmiş olsa da uygulamada ülkeden ülkeye değişkenlik gösterebilir. Buna rağmen insan hakları konusunda daha tutarlı ve sosyal yönü güçlü bir yaklaşım hâkimdir.
Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin adalet sistemleri, farklı tarihi ve politik zeminler üzerinde yükselmiştir. ABD, güçlü merkezi kurumlar ve katı kurallarla işlettiği hukuk sistemiyle dikkat çekerken; Avrupa Birliği, çeşitliliğe dayanan, daha yumuşak ve iş birliğine açık bir yapı sergiler.
Her iki sistem de kendi içinde güçlü yanlara sahiptir. ABD, hızlı ve kararlı karar alma gücüne sahipken, Avrupa sistemi daha şeffaf, kapsayıcı ve insan odaklıdır. Bu iki model, birbirine alternatif değil, birbirini tamamlayıcı öğeler taşıyabilir. Geleceğin küresel hukuk anlayışı, belki de bu iki sistemin en güçlü yanlarının birleşimiyle şekillenecektir.