Göreve iade edilen hakim ve savcılar hakkında açıklama
Danıştay tarafından göreve iade edilen hakim ve savcılar hakkında açıklama geldi.
Editör: adalet.tv
28 Şubat 2024 - 12:51
Bakan Tunç, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından ihraç edilen bazı hakimlerin, Danıştay tarafından görevlerine iade edildikleri hatırlatılarak, "FETÖ ile mücadelede zafiyet mi var?" sorusuna, "FETÖ ile mücadelede kesinlikle bir zafiyet olamaz." yanıtını verdi.
Türkiye'nin bütün terör örgütleriyle kararlı bir mücadele sürdürdüğünü kaydeden Tunç, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 4 bin 6 hakim ve savcının da ihraç edildiğini hatırlattı.
İhraç edilen hakim ve savcılardan 3 bin 888'inin Danıştay'a dava açtığını belirten Tunç, 387'sinin göreve iadesinin kararlaştırıldığını, bu kişilerden 371'inin göreve iade edildiğini bildirdi.
Göreve iadeler konusunda HSK'nin Danıştay'a itirazlarını yaptığını, temyiz aşamasında olan davaların bulunduğunu vurgulayan Tunç, şöyle devam etti:
"Bu 371 kişiyle ilgili kamuoyundaki endişeyi de ortadan kaldırmak adına, eğer incelemede bir hata varsa, sonradan çıkan bir delil de olabilir, sonradan ifadelerde adı geçen, ByLock kayıtlarında adı geçenlerle ilgili HSK yeni bir inceleme başlattı. Teftiş Kurulu görevli bu noktada. Her dosya tek tek incelenecek. Hatalı davranılmaması noktasında titiz davranılacak. Eğer bir hata söz konusuysa bu konuda yeniden bir soruşturma açılabilir bu kişiler bakımından. Soruşturma açılıp açığa alınabilir. O süreç kendi mecrasında devam eder. Burada FETÖ ile mücadeledeki kararlılığımızdan hiçbir zaman taviz veremeyiz. Yargı süreçlerinde gözden kaçan bir husus olursa da gerekli inceleme ve soruşturma yine HSK'nin elindeki bir husus."
Adalet Bakanı Tunç, Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından CHP'nin ve Atalay'ın avukatlarının yaptığı başvuruda Anayasa Mahkemesinin "karar verilmesine yer olmadığına" dair kararına ilişkin değerlendirmelerde de bulundu.
Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin kararın TBMM Genel Kurulunda okunduğunu, bir oylamanın yapılmadığını belirten Tunç, "Burada 'Meclis'in aldığı bir karar yoktur, bir işlem yoktur', bu nedenle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmişse 'ret' kararına yakın olur. Ama Meclis'te okunan kesin hükmün 'hukuki değeri yoktur, Yargıtay kararı usulsüzdür' diye bir karar verir de karar verilmesine yer olmadığına derse o Anayasa'ya, hukuka aykırı bir karar olur. Onu gerekçeli karar okunduktan sonra göreceğiz." ifadesini kullandı.
Anayasa'nın 83. maddesinde yer alan dokunulmazlığın "bir milletvekilinin seçimden önce ya da sonra işlediği bir suç için tutuklanamaz" şeklinde düzenlendiğini aktaran Tunç, Anayasa'nın 14. maddesi kapsamındaki "devletin güvenliğine ilişkin suçlar"ın ağır cezalık suç üstü hali ile seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olunması durumlarının ise bu durumun dışında olduğunu söyledi.
Yüksek Mahkemeler arasındaki görüş farkının Anayasa ya da yasa değişikliği ile giderilebileceğini belirten Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Seçimden önce soruşturmasına başlanan terör suçları, dokunulmazlık kapsamında mı değil mi? Yani Kandil'deki bir terörist elebaşı aday gösterildiğinde, Türkiye'de bir sabıkası yok, yargılanamadı çünkü, bu kişi aday gösterildiğinde Kandil'den gelip Meclis'te yemin edebilsin mi? Ya da Pensilvanya'daki FETÖ elebaşı seçildiğinde gelip TBMM'de yemin edebilsin mi? Anayasa bu güvenceyi şöyle koymuş; 'seçimden önce soruşturması başlamışsa terör suçları dokunulmazlık kapsamında değildir' demiş. Yargılaması devam eder, yargılaması bittiğinde de kesin hüküm Meclis'te okunur ve milletvekilliği düşer. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki görüş farkı buradan kaynaklandı. Anayasa'nın 83. ve 14. maddelerinin Anayasa Mahkememiz tarafından farklı yorumlanması nedeniyle buralara gelindi ve uyulmamayla sonuçlanacak bir duruma geldik. Bu tür tartışmaları sona erdirmenin çözümü anayasa değişikliği, uzlaşma olmadığı takdirde ise kanun değişikliği.
Bireysel başvuru 2010 yılında Anayasa'mıza girdi. Bireysel başvuru, kesinleşmiş hükümlerden kaynaklanan hak ihlallerinin incelenmesi durumunda, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya bakan bölümünün özellikle Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerden oluşmasına yönelik bir anayasa değişikliği yapılabilir. Anayasa'nın 148. maddesine kanun koyucu, bu görev karmaşasının olmaması için 'bireysel başvuruda kanun yolunda yapılması gereken inceleme yapılamaz' demiş. Süper temyiz mahkemesi olmaması için. Ama maalesef gelinen noktada bu karmaşayı görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ihlal kararları, ceza muhakemesi kanunumuzda yargılamanın yenilenmesi sebebidir. 'Anayasa Mahkemesi kararları da yargılamanın yenilenmesi sebebidir' diye ceza muhakemesi kanunumuza koyduğumuz zaman aslında bu sorun çözülmüş oluruz. Bu da Meclisimizin takdirinde olan bir husus."
Türkiye'nin bütün terör örgütleriyle kararlı bir mücadele sürdürdüğünü kaydeden Tunç, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 4 bin 6 hakim ve savcının da ihraç edildiğini hatırlattı.
İhraç edilen hakim ve savcılardan 3 bin 888'inin Danıştay'a dava açtığını belirten Tunç, 387'sinin göreve iadesinin kararlaştırıldığını, bu kişilerden 371'inin göreve iade edildiğini bildirdi.
Göreve iadeler konusunda HSK'nin Danıştay'a itirazlarını yaptığını, temyiz aşamasında olan davaların bulunduğunu vurgulayan Tunç, şöyle devam etti:
"Bu 371 kişiyle ilgili kamuoyundaki endişeyi de ortadan kaldırmak adına, eğer incelemede bir hata varsa, sonradan çıkan bir delil de olabilir, sonradan ifadelerde adı geçen, ByLock kayıtlarında adı geçenlerle ilgili HSK yeni bir inceleme başlattı. Teftiş Kurulu görevli bu noktada. Her dosya tek tek incelenecek. Hatalı davranılmaması noktasında titiz davranılacak. Eğer bir hata söz konusuysa bu konuda yeniden bir soruşturma açılabilir bu kişiler bakımından. Soruşturma açılıp açığa alınabilir. O süreç kendi mecrasında devam eder. Burada FETÖ ile mücadeledeki kararlılığımızdan hiçbir zaman taviz veremeyiz. Yargı süreçlerinde gözden kaçan bir husus olursa da gerekli inceleme ve soruşturma yine HSK'nin elindeki bir husus."
Adalet Bakanı Tunç, Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından CHP'nin ve Atalay'ın avukatlarının yaptığı başvuruda Anayasa Mahkemesinin "karar verilmesine yer olmadığına" dair kararına ilişkin değerlendirmelerde de bulundu.
Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin kararın TBMM Genel Kurulunda okunduğunu, bir oylamanın yapılmadığını belirten Tunç, "Burada 'Meclis'in aldığı bir karar yoktur, bir işlem yoktur', bu nedenle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmişse 'ret' kararına yakın olur. Ama Meclis'te okunan kesin hükmün 'hukuki değeri yoktur, Yargıtay kararı usulsüzdür' diye bir karar verir de karar verilmesine yer olmadığına derse o Anayasa'ya, hukuka aykırı bir karar olur. Onu gerekçeli karar okunduktan sonra göreceğiz." ifadesini kullandı.
Anayasa'nın 83. maddesinde yer alan dokunulmazlığın "bir milletvekilinin seçimden önce ya da sonra işlediği bir suç için tutuklanamaz" şeklinde düzenlendiğini aktaran Tunç, Anayasa'nın 14. maddesi kapsamındaki "devletin güvenliğine ilişkin suçlar"ın ağır cezalık suç üstü hali ile seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olunması durumlarının ise bu durumun dışında olduğunu söyledi.
Yüksek Mahkemeler arasındaki görüş farkının Anayasa ya da yasa değişikliği ile giderilebileceğini belirten Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Seçimden önce soruşturmasına başlanan terör suçları, dokunulmazlık kapsamında mı değil mi? Yani Kandil'deki bir terörist elebaşı aday gösterildiğinde, Türkiye'de bir sabıkası yok, yargılanamadı çünkü, bu kişi aday gösterildiğinde Kandil'den gelip Meclis'te yemin edebilsin mi? Ya da Pensilvanya'daki FETÖ elebaşı seçildiğinde gelip TBMM'de yemin edebilsin mi? Anayasa bu güvenceyi şöyle koymuş; 'seçimden önce soruşturması başlamışsa terör suçları dokunulmazlık kapsamında değildir' demiş. Yargılaması devam eder, yargılaması bittiğinde de kesin hüküm Meclis'te okunur ve milletvekilliği düşer. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki görüş farkı buradan kaynaklandı. Anayasa'nın 83. ve 14. maddelerinin Anayasa Mahkememiz tarafından farklı yorumlanması nedeniyle buralara gelindi ve uyulmamayla sonuçlanacak bir duruma geldik. Bu tür tartışmaları sona erdirmenin çözümü anayasa değişikliği, uzlaşma olmadığı takdirde ise kanun değişikliği.
Bireysel başvuru 2010 yılında Anayasa'mıza girdi. Bireysel başvuru, kesinleşmiş hükümlerden kaynaklanan hak ihlallerinin incelenmesi durumunda, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya bakan bölümünün özellikle Yargıtay ve Danıştay'dan gelen üyelerden oluşmasına yönelik bir anayasa değişikliği yapılabilir. Anayasa'nın 148. maddesine kanun koyucu, bu görev karmaşasının olmaması için 'bireysel başvuruda kanun yolunda yapılması gereken inceleme yapılamaz' demiş. Süper temyiz mahkemesi olmaması için. Ama maalesef gelinen noktada bu karmaşayı görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ihlal kararları, ceza muhakemesi kanunumuzda yargılamanın yenilenmesi sebebidir. 'Anayasa Mahkemesi kararları da yargılamanın yenilenmesi sebebidir' diye ceza muhakemesi kanunumuza koyduğumuz zaman aslında bu sorun çözülmüş oluruz. Bu da Meclisimizin takdirinde olan bir husus."
FACEBOOK YORUMLAR