FETÖ neden silahlı terör örgütü olarak kabul edildi? işte cevabı
Terör örgütü FETÖ / PDY'nin, yargımız tarafından silahlı terör örgütü olarak kabul edilmesinin dayanakları haberimizde.
Editör: adalet.tv
01 Haziran 2021 - 21:32
FETÖ'nün silahlı terör örgütü olarak kabul edilmesi ve buna bağlı olarak yargı kararlarının verilmesi ile ilgili haberimiz: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin terör örgütlerine yardım ettiği algısı oluşturmak amacı ile 1 Ocak 2014 tarihinde Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde 19 Ocak 2014 tarihinde Adana'nın Ceyhan ilçesinde MİT'e ait yardım tırlarının aranması eylemlerinin Fetullahcı Terör Örgütü içerisinde yer aldığı tespit edilen kişiler tarafından gerçekleştirildiği, bu kapsamda sözde "Kudüs ordusu terör örgütü soruşturması" kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Dışişleri Bakanının Başdanışmanları olmak üzere üst düzey devlet yetkililerinin resmi ve özel telefonlarının dinlenildiği, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenliğini veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken görüşmelerin kayıt altına alındığı, MİT tırlarının durdurulması eylemi öncesi ve sonrasında örgüt güdümündeki yazar ve basın yayın kuruluşları aracılığı ile kamuoyu oluşturma girişiminde bulunulduğu, her iki ihbarın da isimsiz sahte isimlerle yapıldığı, daha sonra her iki ihbarı yapan kişinin jandarma istihbarat görevlisi olduğunun anlaşıldığı,
17-25 Aralık girişiminden sonra devlet kurumundaki özellikle Emniyet teşkilatından bir çok atamanın yapılarak örgüt elamanlarının tasfiye edildiği, bunu göz önünde bulunduran örgütün, ihbara konu tırların emniyet bölgelerinden geçmesine rağmen ihbarın ısrarla jandarma ihbar hattına yapıldığı, tırların durdurulmasında il emniyet müdürlüklerinin bilgisi olmadığı, jandarma birimlerinin ihbarla ilgili diğer birimlere paylaşımda bulunmadığı, 19 Ocak 2014 tarihinde Ankara'dan Ceyhan'a kadar tırlara müdahale edilmemesinin belli bir amaca yönelik olduğu, belirli plan dahilinde sürecin yürütüldüğü, Adana Ceyhan'da MİT tırlarının durdurulduğu, MİT mensupları ile jandarma mensupları arasında arbede yaşandığı, MİT personelinin silah kullanılarak darp edildiği, bu hususun basına da yansıdığı, görüldüğü üzere örgüt elemanlarının devlet hiyerarşisinden ayrı olarak silah kullanmak sureti ile örgütün amaçlarını gerçekleştirdiği;
Kamuoyunda "Tahşiye davası" olarak bilinen İstanbul C.Başsavcılığı iddianamesi ile açılan ve mahkemece kabul edilen iddianamede belirtildiği üzere, örgütün sözde lideri Fetullah Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda ilk önce örgüte ait basın yayın kuruluşlarında yayınlar yapıldığı ve 22/01/2010 tarihinde 16 ilde eş zamanlı olarak 122 kişiye yönelik operasyon yapıldığı ve bir kısım şüphelilerin tutuklanarak 17 aya kadar tutuklu kaldıkları, şüphelilerden Turgut Yıldırım'ın bulunduğu Bahçelievler ilçesinde bulunan ikametgâhında yapılan aramada el bombaları, mermiler, krokiler ele geçirildiği, el bombaları üzerinde yalnızca arama yapan polis memurlarının parmak izinin tespit edildiği, yine suça konu el bombaları ve mermilerin MKE yapımı olduğu, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında Beykoz ilçesi Poyrazköy Keçilik mevkiinde yapılan kazılarda ele geçen bir adet şeffaf poşete sarılmış vaziyette bulunan sarı renkli sis kutusu ile aynı seriden olan el bombalarının seri numaralarının Kartal İlçe Emniyet Müdürlüğünde bulunan 6 adet el bombası ile benzeştiği görülmüştür.
Erzincan ilinde Çatalarmut mevkiinde silah mermilerinin bulunduğu yerin jandarma bölgesinde olmasına rağmen o dönem özellikle emniyete ihbarda bulunulduğu ve gizli tanıkların bu şekilde yönlendirildiği, bu nedenle yerleştirilen silah ve mermilerin örgütün kullanımında olan silah ve mermiler olduğu, dolayısı ile örgütün silahlı örgüt olarak kabul edilmesi gerektiği,
15/07/2016 günü hain darbe girişimi ile başta İstanbul ve Ankara olmak üzere ülkenin muhtelif yerlerinde, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yuvalanan, aralarında generaller ve amirallerin de bulunduğu subay, astsubay, uzman er ve erbaşlar ile askeri öğrenciler aracılığıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak ve Anayasal düzeni değiştirmek amacı ile eyleme geçtiği, bu kapsamda; saat 22:00 sularında İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin silahlı terör örgütü üyeleri tarafından tank ve paletli zırhlı araçlar ile trafiğe kapatıldığı, İstanbul Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nın tanklar vasıtasıyla sevki sağlanan örgüt üyesi askerler tarafından ele geçirilerek, 22:15 itibariyle havalimanına giriş ve çıkışların kapatıldığı, uçuş kontrol kulesinin ele geçirilerek tüm yurt içi ve yurt dışı uçuşların durdurulduğu,
F-16 savaş jetleri ile havalimanı üzerinde alçak uçuş yapılarak yolcu uçaklarının iniş ve kalkış yapmalarının engellendiği, yine aynı saatlerde Sabiha Gökçen Havalimanı’nın ele geçirilmesi maksadıyla benzer bir girişimde bulunulduğu, Vatan Caddesi’nin giriş ve çıkışı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Kuleli Askeri Lisesi başta olmak üzere stratejik öneme sahip karakollar, limanlar, köprüler ve meydanlarda, örgüt mensubu askerlerin tank ve zırhlı araçlar ile hâkimiyet kurmaya çalıştıkları, savaş jetleri ile ses hızını aşacak şekilde alçak uçuş yapan ve zaman zaman ses bombası atan örgüt mensubu askerlerin, korku ve paniğe sevk ederek halkın meydanlara çıkmasını engellemeye çalıştığı, milli iradeye sahip çıkmak üzere Boğaziçi Köprüsü’nde toplanan halkın üzerine uzun namlulu silahlar ile ateş açıldığı, çok sayıda sivil vatandaşın yaşamını yitirmesine sebebiyet verildiği,
Eş zamanlı olarak Ankara’da milli egemenliğin oluştuğu Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü üzerinde F-16 savaş jetlerinin alçak uçuş yapmaya başladıkları, ağır silahlarla donatılmış helikopterlerin onlara eşlik ettiği, Meclis’te temsili bulunan tüm siyasi parti milletvekillerinin, demokrasiye ve Meclis’e sahip çıkmak üzere TBMM Genel Kurul Salonu’nda toplanmaları üzerine, Meclis ana binasının bulunduğu yerleşkenin bombalandığı, sokağa inerek, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkan vatandaşların üzerine helikopterlerden ateş açıldığı, çok sayıda vatandaşın şehit edildiği ve yaralandığı, Yenimahalle ilçesinde bulunan Milli İstihbarat Teşkilatı binasına kobra tipi iki helikopterden ateş açılarak saldırıda bulunulduğu, Gölbaşı ilçesinde bulunan Polis Özel Harekât Eğitim Merkezi binasının tank ve savaş uçaklarının yoğun bombardımanına maruz kaldığı, saldırılar esnasında 47 özel harekât polisinin şehit düştüğü, halkın meydanlara çıkmasını engellemek amacıyla savaş uçakları ile sürekli sorti yapıldığı, TBMM, MİT ve Ankara İl Emniyet Müdürlüğü başta olmak üzere kamu binaları önünde, cadde ve meydanlarda toplanan vatandaşlara karşı uzun namlulu silahlar ile saldırıldığı, kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden silahsız ve savunmasız halkın üzerine rastgele ateş açıldığı, bu suretle ülke genelinde gerçekleşen çatışmalar sonucu 246 kişinin şehit olduğu, 2 bin 194 kişinin de yaralandığı tespit edilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığı tarafından 19/07/2016 günü saat 13:00’da yapılan basın açıklamasında, terör örgütünce başlatılan darbe girişiminin 17/07/016 saat 16:00 itibariyle tüm yurt genelinde bastırıldığı, kalkışmayı yapanların FETÖ/PDY mensubu olduğuna yönelik birçok itirafçı subay ifadesinin bulunduğu anlaşılmakla, darbe girişiminden önce de; devletin silahlı unsurları olan emniyet ve askeriye içindeki mensuplarınca, devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla hareket eden, bu amaçla devletin silahlı imkanlarını kullanan, silahlı güce idari hiyararşi dışında emir ve talimat alarak paralel devlet yapılanmaları aracılığı ile hükmeden ve darbe girişiminde de olduğu gibi bu gücü kullanma imkan ve iradesine sahip olan FETÖ/PDY terör örgütünün yukarıda anlatılanlar ışığında "silahlı terör örgütü" olduğu hususunda kuşku yoktur.
Tek başına darbe girişimi dahi bu örgütün silahlı terör örgütü olduğunun delilidir ve söz konusu darbe girişiminin bir gecede ya da kısa bir süre önce kararlaştırılan bir olgu olmasının mümkün olmaması, öncesinde yukarıda açıklandığı üzere yıllar süren, gizli, terör yöntemleri ile büyüyen, bünyesinde silahı barındıran bir yapının varlığını gerektirmesi karşısında 15 Temmuz öncesi için de bu örgütün silahlı terör örgütü olduğunu göstermeye yeterlidir.
Tartışılması gereken bir diğer husus FETÖ-PDY Silahlı Terör Örgütü üyelerinin kendi aralarında iletişimi sağlamak amacıyla kullandıkları Bylock programının irdelenmesi hususudur.
Bu yönden yapılan değerlendirmede; Bylock uygulaması güçlü bir kripto sistemi ile internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayalı bir programdır. Bylock uygulamasını geliştiren ve kullanıma sunan kişinin bu programı kullanan kullanıcı sayısını arttırmayı ve ticari değer haline gelmeyi hedeflemediği anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasını kullanıcı bilgilerinin ve iletişimin güvenliğinin azami şekilde korunmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasında iki kullanıcının haberleşmesi için her iki tarafın çoğunlukla yüz yüze veya bir aracı (kurye, mevcut Bylock kullanıcısı gibi) vasıtasıyla temin edilen kullanıcı adlarının eklenmesinin gerektiği, mesajlaşmanın her iki kullanıcının da birbirini eklemesinden sonra başlatılabilmesi sebebi ile haberleşmenin sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde gerçekleştirilmesine imkan verecek şekilde kurgulandığı anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasında kullanıcıların örgütsel mahiyetteki haberleşme ihtiyaçlarının başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duyulmadan gerçekleştiği ve tüm iletişim sunucu üzerinden geçtiğinden oluşturulan grupların ve haberleşme içeriklerinin uygulama yöneticisinin denetim ve kontrollerinde olmasını sağladığı anlaşılmıştır.
Gerçekleştirilen haberleşmenin cihaz üzerinden belirli bir süre geçtikten sonra manuel işleme gerek duyulmaksızın otomatik olarak silindiği, kullanıcıların haberleşme güvenliği bakımından silmeleri gereken verileri silmeyi unutsalar dahi sistemin gerekli tedbirleri alacak şekilde tasarlandığı anlaşılmaktadır. Böylece Bylock uygulamasının olası bir adli işlem sonucunda cihaza el konulması durumunda dahi uygulamada yer alan verilere erişimi engelleyecek şekilde kurgulandığı anlaşılmaktadır. Kullanıcıların kendilerini gizlemek amacıyla uzun parolalar belirledikleri, bu uygulama kullanılarak yapılan mesajlaşama içeriklerinin tamamına yakınının FETÖ-PDY Silahlı Terör Örgütünün unsurlarına ait örgütsel temas ve faaliyetleri içerdiği anlaşılmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler sonucunda Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere, 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimi sonrasında hakkında adli işlem yapılan örgüt üyelerinin ve gizli tanıkların ifadelerinden ayrıca elde edilen teknik bilgilerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda Bylock programının 2014 yılının başlangıcından itibaren FETÖ-PDY terör örgütü üyelerinin örgütsel haberleşme aracı olarak kullandıkları bir program olduğu mahkemeler tarafından sabit kabul edilmiştir.
Bank Asya ve diğer finansal kuruluşlar, bu kuruluşlar nezdinde örgütsel saiklerle işlem yapılması hususu irdelenecek olursa;
29 Mayıs 2015 tarihinde yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilen ve 18 Temmuz 2016'da faaliyetleri geçici olarak durdurulan Asya Katılım Bankası'nın (Bank Asya), 23 Temmuz 2016 tarihinde ise faaliyet izni kaldırılmıştır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 28/05/2015 tarihli Asya Katılım Bankası A.Ş. Mali Durum Tespit Raporunda "15/01/2014 tarihinde ulusal medyada yayınlanan ve Fetullah Gülen'e ait olduğu iddia edilen 25/12/2013 tarihli bir telefon konuşmasında Fetullah Gülen ile konuşan kişinin bankanın likidite durumuna ilişkin bilgi verdiği ve örgüt içerisindeki kişiler ile bu kişilerin çevrelerinin bankaya yönlendirilmesi noktasında Fetullah Gülen'den onay aldığı ve örgüt liderinin de talebe onay verdiği", "Fetullah Gülen'e ait olduğu iddia edilen bu konuşmanın içeriği ile bankadan mevduat çıkışının yoğun bir şekilde yaşandığı, Aralık 2013 ile Haziran 2014 arasındaki döneme ilişkin yapılan incelemeler neticesinde ise olağan bankacılık faaliyetleri ile bağdaşmayacak şekilde bankaya mevduat yönlendirmesi yapıldığı kanaatine varıldığı", "01/12/2013 ile 30/06/2014 tarihleri arasındaki dönemde Asya Katılım Bankası A.Ş. nezdinde 334 bin 123 adet hesabın açıldığı, hesap açılışlarının 06/01/2014 tarihinden itibaren artış gösterdiği ve en fazla hesap açılışının 30/01/2014 tarihinde 6 bin 069 adet olarak gerçekleştiği", ''29/05/2015 tarihine kadar mevduat girişinin yoğun olarak yapıldığı'' ve "ülkemizde yaşanan 2001 yılı bankacılık krizleri sonrasındaki süreçte hem sektör genelinde hem de bankanın mevduat kaleminde bu denli büyük bir mevduat çıkışı yaşanmamışken açılan hesap sayısındaki artışın bir yönlendirmenin neticesi yapıldığını ortaya koymaktadır. Yine yurt genelinde yapılan soruşturmalarda örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatı sonrasında birçok örgüt mensubunun örgüt üyelerini dolaşarak Bank Asya'ya hesap açmaları ve ekonomik güçleri doğrultusunda bu hesaba para yatırmalara konusunda telkin ve talimatta bulundukları, birçok örgüt üyesinin de ekonomik anlamda herhangi bir kazancı olmamasına rağmen başka bankalardan kredi kullanarak bu kredileri mal alımı, hizmet alımı vesair herhangi bir işlemde kullanmaksızın doğrudan Bank Asya'ya hesap açtırıp yatırdıkları tespit edilmiştir.
Objektif olarak ceza hukuku anlamında Anayasa, ülkemizin taraf olduğu uluslarası metinler ile güvence altına alınan ekonomik özgürlükler kapsamında tüketici tercihleri doğrultusunda yapılan bankacılık işlemlerinin suç delili olarak failin aleyhine ele alınamayacağı kabul edilebilir ise de silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun tipiklik unsuru itibariyle failin örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda mutlaka bir suç işlemesi gerekmez, örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması da yeterlidir. Bu bağlamda failin örgütün finans kaynaklarından olan legal görünüme sahip bankaya örgüt yöneticilerinin telkin ve talimatları doğrultusunda örgütün finans ayağını güçlendirmek için işlem ve mevduat artışı sağlamak amacıyla hesap açtırmak yahut var olan hesaplarda bakiye arttırıcı işlemler ile aktif olarak kullanmak ve benzer eylemlerin örgütün varlığını korumaya ve güçlenmesini sağlamaya nedensel bağ taşıdığı tartışmasız olarak mahkemelerin de kabulüdür.
Türk Ceza Hukukunda Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak Suçu
Türk Ceza Hukukunda genel anlamda suç örgütü TCK m. 220/1'de düzenlenmiştir. TCK m. 220 örgüt kurulduktan sonra henüz hiçbir suç işlenmemiş olmasa bile bizatihi örgütün meydana getirilmiş olmasını yeterli görmekte ve örgütü meydana getirenleri, yöneticilerini ve örgüte üye olanları cezalandırmaktadır. Bu suçun unsurları;
a) Üye sayısının en az 3 kişi olması;
TCK m. 220/1-son'da örgütün varlığından bahsedilebilmesi için üye sayısının en az üç kişi olması gerektiğini düzenlemiştir. Üye olduğu kabul edilecek kişilerin örgütün amaçlarını, organize yapısını ve faaliyetlerini bilerek ve isteyerek katılım sağlaması gerekmektedir. Örgüte katılım için resmi bir törene, resmi bir belgeye vs. gerek bulunmamakta fiili katılım yeterli görülmektedir.
b) Hiyerarşik bir yapının bulunması;
Örgüte mensup kişilerin arasında hiyerarşik bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Hiyerarşik yapıdan kasıt talimat veren ve talimat alana ilişkisinin bulunmasıdır. Örgüt soyut bir birleşme olmadığından yapısı gereği hiyerarşiyi beraberinde getirmektedir. Çünkü örgüt kurulduğunda mensuplarının altında amaçlar doğrultusunda faaliyetlerini icra ettikleri bir üst yapı niteliğini haiz olmaktadır. Hiyerarşi ilişkisi resmi, askeri ve sıkı bir ilişki olarak algılanmamalı, gevşek bir emir komuta zinciri de Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre hiyerarşik ilişki olarak kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 03/04/2007 tarihli 2006/10 - 253, 2007/80 sayılı kararı).
c) Süreklilik;
Örgütün süreklilik arz etmesi, belirsiz sayıda ve türde suç işlemek üzere bir araya gelmesidir. Süreklilik unsuru örgütün sonsuza kadar devam etmesi gerektiği anlamına gelmemekte, belirli suçlar işlendikten sonra da dağılmayı düşünmemek olarak algılanmalıdır.
d)Belirsiz sayıda ve türde suçları işlemek için bir araya gelme;
Örgüt üyeleri belirsiz sayıda ve türde suç işlemek üzere bir araya gelmelidir. Eğer belirli bir suçu işlemek için irade ortaya koyup birleşilirse bu iştirak olacaktır.
e)Elverişli yapı, üye sayısı ve araç, gereç;
TCK m. 220'nin gerekçesinde de her ne kadar örgüt kurulması için en az üç kişinin suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesini yeterli görülmüş ise de, bu birleşmenin somut bir tehlike oluşturabilmesi için kurulan örgütün yapısının, üye sayısının, araç ve gereçlerinin elverişli olması gerektiğinden bahsedilmiştir.
Terör örgütü, TMK m.1'de tanımlanan eylemleri gerçekleştirmek için bir araya gelmiş olan örgütlerdir.
Terör örgütünden bahsedebilmek için,
-TMK m.1'de belirtilen eylemleri gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmiş bir yapı olmalı,
-Cebir, şiddet, baskı, korkutma gibi yöntemleri kullanan bir yapı olmalı,
-TCK m.220'de belirtilen örgüt şartlarını sağlamalı,
-Siyasi bir amacı taşımalıdır.
Türk hukukunda terör suçları TMK'da düzenlenmiştir. TMK m.3'te " 26 Eylül 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
Silahlı terör örgütüne üyelik suçu TCK m. 314/2'de düzenlenmiş olup, bu suçla korunan hukuki menfaat devletin güvenliği, toprak bütünlüğünün korunması, toplumsal barışın tesisidir. Suçun konusu, örgüt üyeliğinin gerçekleşmesi, örgüte katılma iradesinin herhangi bir somut davranışla ortaya konulması ve bu iradenin devamlı katılmaya yönelik olmasıdır.
Örgüt üyesi olmak, örgütün amacını bilerek ve bu amacı benimseyerek örgüte girmektir. Yargısal kararlarda da kabul edildiği üzere; illegal örgütsel faaliyet ve örgüt üyeliğinin oluşması aşamalıdır. Önce sempatizanlar saptanır, ardından bunlara siyasi ve ideolojik bilinç verilir, daha sonra kitle eylemlerine katılmaları sağlanılarak cesaretleri geliştirilir. Son aşama ise failin silahlı çetenin kurulma amacını (özel kastı) bilerek ve isteyerek (kabul ederek) örgütün kurulma amaçlarını gerçekleştirme amacıyla örgüte girme-katılma iradesini açıklayarak örgüt ile (örgütün hiyerarşik yapısına dahil kent kadrosundaki mensupları ile) organik bağ içerisine girilmiş olur.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına da bakıldığında örgüt hiyerarşisine katılmak ile sanık ile örgüt arasındaki organik bağın da kurulduğu kabul edilmektedir. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bir bağdır. Failin eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk varsa, örgüt üyesi olduğu kabul edilir.
Söz konusu suçun manevi unsuru kasttır. Örgüt belli bir amaç için kurulduğundan, failde bu amaca yönelik özel kast bulunmalıdır. Silahlı örgütün amacı örgüte katılanlar tarafından da bilinmelidir.
adalet.tv / analiz
17-25 Aralık girişiminden sonra devlet kurumundaki özellikle Emniyet teşkilatından bir çok atamanın yapılarak örgüt elamanlarının tasfiye edildiği, bunu göz önünde bulunduran örgütün, ihbara konu tırların emniyet bölgelerinden geçmesine rağmen ihbarın ısrarla jandarma ihbar hattına yapıldığı, tırların durdurulmasında il emniyet müdürlüklerinin bilgisi olmadığı, jandarma birimlerinin ihbarla ilgili diğer birimlere paylaşımda bulunmadığı, 19 Ocak 2014 tarihinde Ankara'dan Ceyhan'a kadar tırlara müdahale edilmemesinin belli bir amaca yönelik olduğu, belirli plan dahilinde sürecin yürütüldüğü, Adana Ceyhan'da MİT tırlarının durdurulduğu, MİT mensupları ile jandarma mensupları arasında arbede yaşandığı, MİT personelinin silah kullanılarak darp edildiği, bu hususun basına da yansıdığı, görüldüğü üzere örgüt elemanlarının devlet hiyerarşisinden ayrı olarak silah kullanmak sureti ile örgütün amaçlarını gerçekleştirdiği;
Kamuoyunda "Tahşiye davası" olarak bilinen İstanbul C.Başsavcılığı iddianamesi ile açılan ve mahkemece kabul edilen iddianamede belirtildiği üzere, örgütün sözde lideri Fetullah Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda ilk önce örgüte ait basın yayın kuruluşlarında yayınlar yapıldığı ve 22/01/2010 tarihinde 16 ilde eş zamanlı olarak 122 kişiye yönelik operasyon yapıldığı ve bir kısım şüphelilerin tutuklanarak 17 aya kadar tutuklu kaldıkları, şüphelilerden Turgut Yıldırım'ın bulunduğu Bahçelievler ilçesinde bulunan ikametgâhında yapılan aramada el bombaları, mermiler, krokiler ele geçirildiği, el bombaları üzerinde yalnızca arama yapan polis memurlarının parmak izinin tespit edildiği, yine suça konu el bombaları ve mermilerin MKE yapımı olduğu, Ergenekon Terör Örgütü kapsamında Beykoz ilçesi Poyrazköy Keçilik mevkiinde yapılan kazılarda ele geçen bir adet şeffaf poşete sarılmış vaziyette bulunan sarı renkli sis kutusu ile aynı seriden olan el bombalarının seri numaralarının Kartal İlçe Emniyet Müdürlüğünde bulunan 6 adet el bombası ile benzeştiği görülmüştür.
Erzincan ilinde Çatalarmut mevkiinde silah mermilerinin bulunduğu yerin jandarma bölgesinde olmasına rağmen o dönem özellikle emniyete ihbarda bulunulduğu ve gizli tanıkların bu şekilde yönlendirildiği, bu nedenle yerleştirilen silah ve mermilerin örgütün kullanımında olan silah ve mermiler olduğu, dolayısı ile örgütün silahlı örgüt olarak kabul edilmesi gerektiği,
15/07/2016 günü hain darbe girişimi ile başta İstanbul ve Ankara olmak üzere ülkenin muhtelif yerlerinde, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yuvalanan, aralarında generaller ve amirallerin de bulunduğu subay, astsubay, uzman er ve erbaşlar ile askeri öğrenciler aracılığıyla, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak ve Anayasal düzeni değiştirmek amacı ile eyleme geçtiği, bu kapsamda; saat 22:00 sularında İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin silahlı terör örgütü üyeleri tarafından tank ve paletli zırhlı araçlar ile trafiğe kapatıldığı, İstanbul Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nın tanklar vasıtasıyla sevki sağlanan örgüt üyesi askerler tarafından ele geçirilerek, 22:15 itibariyle havalimanına giriş ve çıkışların kapatıldığı, uçuş kontrol kulesinin ele geçirilerek tüm yurt içi ve yurt dışı uçuşların durdurulduğu,
F-16 savaş jetleri ile havalimanı üzerinde alçak uçuş yapılarak yolcu uçaklarının iniş ve kalkış yapmalarının engellendiği, yine aynı saatlerde Sabiha Gökçen Havalimanı’nın ele geçirilmesi maksadıyla benzer bir girişimde bulunulduğu, Vatan Caddesi’nin giriş ve çıkışı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Valiliği, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Kuleli Askeri Lisesi başta olmak üzere stratejik öneme sahip karakollar, limanlar, köprüler ve meydanlarda, örgüt mensubu askerlerin tank ve zırhlı araçlar ile hâkimiyet kurmaya çalıştıkları, savaş jetleri ile ses hızını aşacak şekilde alçak uçuş yapan ve zaman zaman ses bombası atan örgüt mensubu askerlerin, korku ve paniğe sevk ederek halkın meydanlara çıkmasını engellemeye çalıştığı, milli iradeye sahip çıkmak üzere Boğaziçi Köprüsü’nde toplanan halkın üzerine uzun namlulu silahlar ile ateş açıldığı, çok sayıda sivil vatandaşın yaşamını yitirmesine sebebiyet verildiği,
Eş zamanlı olarak Ankara’da milli egemenliğin oluştuğu Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Genelkurmay Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü üzerinde F-16 savaş jetlerinin alçak uçuş yapmaya başladıkları, ağır silahlarla donatılmış helikopterlerin onlara eşlik ettiği, Meclis’te temsili bulunan tüm siyasi parti milletvekillerinin, demokrasiye ve Meclis’e sahip çıkmak üzere TBMM Genel Kurul Salonu’nda toplanmaları üzerine, Meclis ana binasının bulunduğu yerleşkenin bombalandığı, sokağa inerek, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkan vatandaşların üzerine helikopterlerden ateş açıldığı, çok sayıda vatandaşın şehit edildiği ve yaralandığı, Yenimahalle ilçesinde bulunan Milli İstihbarat Teşkilatı binasına kobra tipi iki helikopterden ateş açılarak saldırıda bulunulduğu, Gölbaşı ilçesinde bulunan Polis Özel Harekât Eğitim Merkezi binasının tank ve savaş uçaklarının yoğun bombardımanına maruz kaldığı, saldırılar esnasında 47 özel harekât polisinin şehit düştüğü, halkın meydanlara çıkmasını engellemek amacıyla savaş uçakları ile sürekli sorti yapıldığı, TBMM, MİT ve Ankara İl Emniyet Müdürlüğü başta olmak üzere kamu binaları önünde, cadde ve meydanlarda toplanan vatandaşlara karşı uzun namlulu silahlar ile saldırıldığı, kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden silahsız ve savunmasız halkın üzerine rastgele ateş açıldığı, bu suretle ülke genelinde gerçekleşen çatışmalar sonucu 246 kişinin şehit olduğu, 2 bin 194 kişinin de yaralandığı tespit edilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığı tarafından 19/07/2016 günü saat 13:00’da yapılan basın açıklamasında, terör örgütünce başlatılan darbe girişiminin 17/07/016 saat 16:00 itibariyle tüm yurt genelinde bastırıldığı, kalkışmayı yapanların FETÖ/PDY mensubu olduğuna yönelik birçok itirafçı subay ifadesinin bulunduğu anlaşılmakla, darbe girişiminden önce de; devletin silahlı unsurları olan emniyet ve askeriye içindeki mensuplarınca, devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla hareket eden, bu amaçla devletin silahlı imkanlarını kullanan, silahlı güce idari hiyararşi dışında emir ve talimat alarak paralel devlet yapılanmaları aracılığı ile hükmeden ve darbe girişiminde de olduğu gibi bu gücü kullanma imkan ve iradesine sahip olan FETÖ/PDY terör örgütünün yukarıda anlatılanlar ışığında "silahlı terör örgütü" olduğu hususunda kuşku yoktur.
Tek başına darbe girişimi dahi bu örgütün silahlı terör örgütü olduğunun delilidir ve söz konusu darbe girişiminin bir gecede ya da kısa bir süre önce kararlaştırılan bir olgu olmasının mümkün olmaması, öncesinde yukarıda açıklandığı üzere yıllar süren, gizli, terör yöntemleri ile büyüyen, bünyesinde silahı barındıran bir yapının varlığını gerektirmesi karşısında 15 Temmuz öncesi için de bu örgütün silahlı terör örgütü olduğunu göstermeye yeterlidir.
Tartışılması gereken bir diğer husus FETÖ-PDY Silahlı Terör Örgütü üyelerinin kendi aralarında iletişimi sağlamak amacıyla kullandıkları Bylock programının irdelenmesi hususudur.
Bu yönden yapılan değerlendirmede; Bylock uygulaması güçlü bir kripto sistemi ile internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayalı bir programdır. Bylock uygulamasını geliştiren ve kullanıma sunan kişinin bu programı kullanan kullanıcı sayısını arttırmayı ve ticari değer haline gelmeyi hedeflemediği anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasını kullanıcı bilgilerinin ve iletişimin güvenliğinin azami şekilde korunmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasında iki kullanıcının haberleşmesi için her iki tarafın çoğunlukla yüz yüze veya bir aracı (kurye, mevcut Bylock kullanıcısı gibi) vasıtasıyla temin edilen kullanıcı adlarının eklenmesinin gerektiği, mesajlaşmanın her iki kullanıcının da birbirini eklemesinden sonra başlatılabilmesi sebebi ile haberleşmenin sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde gerçekleştirilmesine imkan verecek şekilde kurgulandığı anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasında kullanıcıların örgütsel mahiyetteki haberleşme ihtiyaçlarının başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duyulmadan gerçekleştiği ve tüm iletişim sunucu üzerinden geçtiğinden oluşturulan grupların ve haberleşme içeriklerinin uygulama yöneticisinin denetim ve kontrollerinde olmasını sağladığı anlaşılmıştır.
Gerçekleştirilen haberleşmenin cihaz üzerinden belirli bir süre geçtikten sonra manuel işleme gerek duyulmaksızın otomatik olarak silindiği, kullanıcıların haberleşme güvenliği bakımından silmeleri gereken verileri silmeyi unutsalar dahi sistemin gerekli tedbirleri alacak şekilde tasarlandığı anlaşılmaktadır. Böylece Bylock uygulamasının olası bir adli işlem sonucunda cihaza el konulması durumunda dahi uygulamada yer alan verilere erişimi engelleyecek şekilde kurgulandığı anlaşılmaktadır. Kullanıcıların kendilerini gizlemek amacıyla uzun parolalar belirledikleri, bu uygulama kullanılarak yapılan mesajlaşama içeriklerinin tamamına yakınının FETÖ-PDY Silahlı Terör Örgütünün unsurlarına ait örgütsel temas ve faaliyetleri içerdiği anlaşılmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler sonucunda Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere, 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişimi sonrasında hakkında adli işlem yapılan örgüt üyelerinin ve gizli tanıkların ifadelerinden ayrıca elde edilen teknik bilgilerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda Bylock programının 2014 yılının başlangıcından itibaren FETÖ-PDY terör örgütü üyelerinin örgütsel haberleşme aracı olarak kullandıkları bir program olduğu mahkemeler tarafından sabit kabul edilmiştir.
Bank Asya ve diğer finansal kuruluşlar, bu kuruluşlar nezdinde örgütsel saiklerle işlem yapılması hususu irdelenecek olursa;
29 Mayıs 2015 tarihinde yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilen ve 18 Temmuz 2016'da faaliyetleri geçici olarak durdurulan Asya Katılım Bankası'nın (Bank Asya), 23 Temmuz 2016 tarihinde ise faaliyet izni kaldırılmıştır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 28/05/2015 tarihli Asya Katılım Bankası A.Ş. Mali Durum Tespit Raporunda "15/01/2014 tarihinde ulusal medyada yayınlanan ve Fetullah Gülen'e ait olduğu iddia edilen 25/12/2013 tarihli bir telefon konuşmasında Fetullah Gülen ile konuşan kişinin bankanın likidite durumuna ilişkin bilgi verdiği ve örgüt içerisindeki kişiler ile bu kişilerin çevrelerinin bankaya yönlendirilmesi noktasında Fetullah Gülen'den onay aldığı ve örgüt liderinin de talebe onay verdiği", "Fetullah Gülen'e ait olduğu iddia edilen bu konuşmanın içeriği ile bankadan mevduat çıkışının yoğun bir şekilde yaşandığı, Aralık 2013 ile Haziran 2014 arasındaki döneme ilişkin yapılan incelemeler neticesinde ise olağan bankacılık faaliyetleri ile bağdaşmayacak şekilde bankaya mevduat yönlendirmesi yapıldığı kanaatine varıldığı", "01/12/2013 ile 30/06/2014 tarihleri arasındaki dönemde Asya Katılım Bankası A.Ş. nezdinde 334 bin 123 adet hesabın açıldığı, hesap açılışlarının 06/01/2014 tarihinden itibaren artış gösterdiği ve en fazla hesap açılışının 30/01/2014 tarihinde 6 bin 069 adet olarak gerçekleştiği", ''29/05/2015 tarihine kadar mevduat girişinin yoğun olarak yapıldığı'' ve "ülkemizde yaşanan 2001 yılı bankacılık krizleri sonrasındaki süreçte hem sektör genelinde hem de bankanın mevduat kaleminde bu denli büyük bir mevduat çıkışı yaşanmamışken açılan hesap sayısındaki artışın bir yönlendirmenin neticesi yapıldığını ortaya koymaktadır. Yine yurt genelinde yapılan soruşturmalarda örgüt lideri Fetullah Gülen'in talimatı sonrasında birçok örgüt mensubunun örgüt üyelerini dolaşarak Bank Asya'ya hesap açmaları ve ekonomik güçleri doğrultusunda bu hesaba para yatırmalara konusunda telkin ve talimatta bulundukları, birçok örgüt üyesinin de ekonomik anlamda herhangi bir kazancı olmamasına rağmen başka bankalardan kredi kullanarak bu kredileri mal alımı, hizmet alımı vesair herhangi bir işlemde kullanmaksızın doğrudan Bank Asya'ya hesap açtırıp yatırdıkları tespit edilmiştir.
Objektif olarak ceza hukuku anlamında Anayasa, ülkemizin taraf olduğu uluslarası metinler ile güvence altına alınan ekonomik özgürlükler kapsamında tüketici tercihleri doğrultusunda yapılan bankacılık işlemlerinin suç delili olarak failin aleyhine ele alınamayacağı kabul edilebilir ise de silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun tipiklik unsuru itibariyle failin örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda mutlaka bir suç işlemesi gerekmez, örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması da yeterlidir. Bu bağlamda failin örgütün finans kaynaklarından olan legal görünüme sahip bankaya örgüt yöneticilerinin telkin ve talimatları doğrultusunda örgütün finans ayağını güçlendirmek için işlem ve mevduat artışı sağlamak amacıyla hesap açtırmak yahut var olan hesaplarda bakiye arttırıcı işlemler ile aktif olarak kullanmak ve benzer eylemlerin örgütün varlığını korumaya ve güçlenmesini sağlamaya nedensel bağ taşıdığı tartışmasız olarak mahkemelerin de kabulüdür.
Türk Ceza Hukukunda Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak Suçu
Türk Ceza Hukukunda genel anlamda suç örgütü TCK m. 220/1'de düzenlenmiştir. TCK m. 220 örgüt kurulduktan sonra henüz hiçbir suç işlenmemiş olmasa bile bizatihi örgütün meydana getirilmiş olmasını yeterli görmekte ve örgütü meydana getirenleri, yöneticilerini ve örgüte üye olanları cezalandırmaktadır. Bu suçun unsurları;
a) Üye sayısının en az 3 kişi olması;
TCK m. 220/1-son'da örgütün varlığından bahsedilebilmesi için üye sayısının en az üç kişi olması gerektiğini düzenlemiştir. Üye olduğu kabul edilecek kişilerin örgütün amaçlarını, organize yapısını ve faaliyetlerini bilerek ve isteyerek katılım sağlaması gerekmektedir. Örgüte katılım için resmi bir törene, resmi bir belgeye vs. gerek bulunmamakta fiili katılım yeterli görülmektedir.
b) Hiyerarşik bir yapının bulunması;
Örgüte mensup kişilerin arasında hiyerarşik bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Hiyerarşik yapıdan kasıt talimat veren ve talimat alana ilişkisinin bulunmasıdır. Örgüt soyut bir birleşme olmadığından yapısı gereği hiyerarşiyi beraberinde getirmektedir. Çünkü örgüt kurulduğunda mensuplarının altında amaçlar doğrultusunda faaliyetlerini icra ettikleri bir üst yapı niteliğini haiz olmaktadır. Hiyerarşi ilişkisi resmi, askeri ve sıkı bir ilişki olarak algılanmamalı, gevşek bir emir komuta zinciri de Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre hiyerarşik ilişki olarak kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 03/04/2007 tarihli 2006/10 - 253, 2007/80 sayılı kararı).
c) Süreklilik;
Örgütün süreklilik arz etmesi, belirsiz sayıda ve türde suç işlemek üzere bir araya gelmesidir. Süreklilik unsuru örgütün sonsuza kadar devam etmesi gerektiği anlamına gelmemekte, belirli suçlar işlendikten sonra da dağılmayı düşünmemek olarak algılanmalıdır.
d)Belirsiz sayıda ve türde suçları işlemek için bir araya gelme;
Örgüt üyeleri belirsiz sayıda ve türde suç işlemek üzere bir araya gelmelidir. Eğer belirli bir suçu işlemek için irade ortaya koyup birleşilirse bu iştirak olacaktır.
e)Elverişli yapı, üye sayısı ve araç, gereç;
TCK m. 220'nin gerekçesinde de her ne kadar örgüt kurulması için en az üç kişinin suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesini yeterli görülmüş ise de, bu birleşmenin somut bir tehlike oluşturabilmesi için kurulan örgütün yapısının, üye sayısının, araç ve gereçlerinin elverişli olması gerektiğinden bahsedilmiştir.
Terör örgütü, TMK m.1'de tanımlanan eylemleri gerçekleştirmek için bir araya gelmiş olan örgütlerdir.
Terör örgütünden bahsedebilmek için,
-TMK m.1'de belirtilen eylemleri gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmiş bir yapı olmalı,
-Cebir, şiddet, baskı, korkutma gibi yöntemleri kullanan bir yapı olmalı,
-TCK m.220'de belirtilen örgüt şartlarını sağlamalı,
-Siyasi bir amacı taşımalıdır.
Türk hukukunda terör suçları TMK'da düzenlenmiştir. TMK m.3'te " 26 Eylül 2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
Silahlı terör örgütüne üyelik suçu TCK m. 314/2'de düzenlenmiş olup, bu suçla korunan hukuki menfaat devletin güvenliği, toprak bütünlüğünün korunması, toplumsal barışın tesisidir. Suçun konusu, örgüt üyeliğinin gerçekleşmesi, örgüte katılma iradesinin herhangi bir somut davranışla ortaya konulması ve bu iradenin devamlı katılmaya yönelik olmasıdır.
Örgüt üyesi olmak, örgütün amacını bilerek ve bu amacı benimseyerek örgüte girmektir. Yargısal kararlarda da kabul edildiği üzere; illegal örgütsel faaliyet ve örgüt üyeliğinin oluşması aşamalıdır. Önce sempatizanlar saptanır, ardından bunlara siyasi ve ideolojik bilinç verilir, daha sonra kitle eylemlerine katılmaları sağlanılarak cesaretleri geliştirilir. Son aşama ise failin silahlı çetenin kurulma amacını (özel kastı) bilerek ve isteyerek (kabul ederek) örgütün kurulma amaçlarını gerçekleştirme amacıyla örgüte girme-katılma iradesini açıklayarak örgüt ile (örgütün hiyerarşik yapısına dahil kent kadrosundaki mensupları ile) organik bağ içerisine girilmiş olur.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına da bakıldığında örgüt hiyerarşisine katılmak ile sanık ile örgüt arasındaki organik bağın da kurulduğu kabul edilmektedir. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bir bağdır. Failin eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk varsa, örgüt üyesi olduğu kabul edilir.
Söz konusu suçun manevi unsuru kasttır. Örgüt belli bir amaç için kurulduğundan, failde bu amaca yönelik özel kast bulunmalıdır. Silahlı örgütün amacı örgüte katılanlar tarafından da bilinmelidir.
adalet.tv / analiz
FACEBOOK YORUMLAR