Bakan Gül'den yeni anayasa açıklaması
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Türkiye’deki demokratik kazanımların yeni bir anayasayla güvenceye alınması ihtiyacı bulunduğunu belirterek, “Türkiye’de herkesin ‘evet bu benim anayasam’ diyebileceği bir anayasaya ihtiyaç var. Ülkemiz yeni yüzyılına, 2023’e girerken, ben inanıyorum ki Türkiye’de artık darbe anayasasına son vermenin vakti gelmiştir. Türkiye’nin sivil ve demokratik yeni bir anayasa ihtiyacı açıktır. Bunu da parlamentomuzun yapabileceğine inancımız tamdır. Milletimizin siyasete verdiği bir ödev vardır. Türk siyasetinin de demokrasisinin de gelmiş olduğu seviye bunu yapabilecek güçtedir.” ifadesini kullandı.
Editör: adalet.tv
09 Ocak 2022 - 17:10
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'den yeni anayasa konusuyla ilgili açıklama geldi. Türk Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen programda Hukukun Üstünlüğü ve Yargı Reformu başlıklı konferans veren Adalet Bakanı Gül, millete hizmet ve vekalet etmenin, milletin emanetinin yüz akıyla taşımanın büyük bir onur olduğunu söyledi.
İnsanlığın yaratıldığı andan itibaren adaletin ve zulmün, hakkın ve batılın birbiriyle mücadele halinde kavramlar olduğunu vurgulayan Abdulhamit Gül, her dönemde adaletin tecellisinin hayatiyetini anlattı. Devletlerin temelinin adalet üzerine kurulduğunu belirten Bakan Gül, “Adalet varsa ve adalet ayakta tutuluyorsa devletin temelleri çok sağlamdır, adaletle bir var oluş mümkündür. İnsan ve devlet adaletle ayakta kalır. Nasıl şu anda nefes alıp veriyoruz, adalet işte odur. Oksijen gibidir, nefes alıp verirsiniz, hayatın her alanında vardır, olmayınca eksikliğini hissedersiniz” ifadesini kullandı.
Hayatın her alanında adaletin önemli olduğunu, hiçbir olgunun adaletsiz düşünülemeyeceğini belirten Bakan Gül, adaletin sadece yargısal anlamda değil, toplumsal anlamda da düşünülmesi gerektiğini vurguladı. Hukuk devleti denildiğinde sadece polis, hakim, adliye kavramlarının değil, hayatın içinde her alanın düşünülmesi gerektiğini kaydeden Bakan Gül, Edirne’den Kars’a her vatandaşın adaleti hissetmesi için çalıştıklarını ifade ederek şunları söyledi:
“Bir kişi akşam başını yastığa koyduğunda, sabah kalktığında daha iyi işleyen hukukla uyanacağı, kendisini tehdit eden bir norm, eylem ya da işlemle karşılaşmayacağına inanmalıdır. Diyarbakır’ın en ücra köşesindeki bir vatandaşımızla Edirne’nin en ücra köyündeki bir vatandaşımız bu güvenle yastığa kafasını koyuyorsa işte hukuk devleti vardır, adalet vardır. Bir şekilde ‘sana şu kadar hukuk veriyorum, adalet veriyorum’ diyerek değil, adaleti vatandaşın kendisi hissediyorsa, yaşıyorsa işte orada hukuk devleti vardır, adalet vardır.”
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Türkiye’de eskiden ötekileştiren, insanı makbul ve makbul olmayan diye tasnif eden bir anlayış olduğunu, devletteki ve bürokrasideki bu anlayışı değiştirmek üzere yola çıktıklarını bildirdi. Bugün de çok önemli neticeler elde ettiklerini vurgulayan Gül, şöyle devam etti: “Türkiye’deki tüm bu demokratik kazanımların bir anayasal güvence altına alınmasının ihtiyacı vardır. Türkiye’de halkların ve özgürlüklerin genişletilmesi anlamında son 19 yılda çok önemli mesafeler alındı. Türkiye’de herkesin ‘Evet bu benim anayasam’ diyebileceği bir anayasaya ihtiyaç var. Milletimiz siyasete bu ödevi vermiştir ve siyasetin bu ödevi yerine getirmesini beklemektedir. Şu anda demokrasiye, özgürlüklere inanan bir hükümet var. Ve bu haklar uygulanıyor. Dolayısıyla haklar bir anayasal teminata kavuşmak zorundadır. Bu çerçevede Türkiye’de özellikle toplumun her kesiminin anayasa anlamında ‘Bu benim haklarımı koruyor. Özgürlüklerimi teminat altına alıyor. Daha iyi bir Türkiye’ye bakmamı sağlıyor’ düşüncesine kavuşacağı bir anayasaya ihtiyacı var. Özellikle Türkiye’de bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var. Toplumsal sözleşme derken de ‘Ben ey toplum, sana bu sözleşmeyi layık görüyorum al ve imzala’ diye buyurgan, hazırlanmış, şablon bir sözleşme değil. Yani devletin hazırlayıp ‘Ey toplum sana bu sözleşmeyi layık görüyorum’ demesi değil. Toplum bir araya gelir, bireyler bir araya gelir. ‘Ben böyle bir sözleşmeye imza atıyorum’ der, işte o zaman toplumsal sözleşme olur. Yani yukarıdan, tepeden, buyurgan bir sözleşme toplumsal sözleşme değildir. Bilakis genciyle yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle doğusuyla, batısıyla Hakkari’nin en ücra köyündeki Ahmet amcanın da ‘Ben böyle bir sözleşmeye imza atıyorum’ diyeceği, Sinop’un en ücra köşesindeki bir gencimizin de, bir metropol merkezindeki genç bir üniversiteli arkadaşımızın da istediği bir toplumsal sözleşme imzalanır ve bu sözleşmenin hayata geçirilmesi için de siyaset alır bunu anayasaya dönüştürür. Ülkemizin yeni yüzyılına, 2023’e girerken ben inanıyorum ki Türkiye’de artık darbe anayasasına son vermenin vakti gelmiştir. Türkiye’nin sivil, demokratik bir anayasaya, yeni anayasaya ihtiyacı açıktır. Bunu da parlamentomuzun yapabileceğine inancımız tamdır. Milletimizin buna ihtiyacı vardır. Milletimizin siyasete verdiği bir ödev vardır. Ve Türk siyasetinin de, demokrasisinin de gelmiş olduğu bu seviye bunu yapabilecek güçtedir.” dedi.
İnsanlığın yaratıldığı andan itibaren adaletin ve zulmün, hakkın ve batılın birbiriyle mücadele halinde kavramlar olduğunu vurgulayan Abdulhamit Gül, her dönemde adaletin tecellisinin hayatiyetini anlattı. Devletlerin temelinin adalet üzerine kurulduğunu belirten Bakan Gül, “Adalet varsa ve adalet ayakta tutuluyorsa devletin temelleri çok sağlamdır, adaletle bir var oluş mümkündür. İnsan ve devlet adaletle ayakta kalır. Nasıl şu anda nefes alıp veriyoruz, adalet işte odur. Oksijen gibidir, nefes alıp verirsiniz, hayatın her alanında vardır, olmayınca eksikliğini hissedersiniz” ifadesini kullandı.
Hayatın her alanında adaletin önemli olduğunu, hiçbir olgunun adaletsiz düşünülemeyeceğini belirten Bakan Gül, adaletin sadece yargısal anlamda değil, toplumsal anlamda da düşünülmesi gerektiğini vurguladı. Hukuk devleti denildiğinde sadece polis, hakim, adliye kavramlarının değil, hayatın içinde her alanın düşünülmesi gerektiğini kaydeden Bakan Gül, Edirne’den Kars’a her vatandaşın adaleti hissetmesi için çalıştıklarını ifade ederek şunları söyledi:
“Bir kişi akşam başını yastığa koyduğunda, sabah kalktığında daha iyi işleyen hukukla uyanacağı, kendisini tehdit eden bir norm, eylem ya da işlemle karşılaşmayacağına inanmalıdır. Diyarbakır’ın en ücra köşesindeki bir vatandaşımızla Edirne’nin en ücra köyündeki bir vatandaşımız bu güvenle yastığa kafasını koyuyorsa işte hukuk devleti vardır, adalet vardır. Bir şekilde ‘sana şu kadar hukuk veriyorum, adalet veriyorum’ diyerek değil, adaleti vatandaşın kendisi hissediyorsa, yaşıyorsa işte orada hukuk devleti vardır, adalet vardır.”
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Türkiye’de eskiden ötekileştiren, insanı makbul ve makbul olmayan diye tasnif eden bir anlayış olduğunu, devletteki ve bürokrasideki bu anlayışı değiştirmek üzere yola çıktıklarını bildirdi. Bugün de çok önemli neticeler elde ettiklerini vurgulayan Gül, şöyle devam etti: “Türkiye’deki tüm bu demokratik kazanımların bir anayasal güvence altına alınmasının ihtiyacı vardır. Türkiye’de halkların ve özgürlüklerin genişletilmesi anlamında son 19 yılda çok önemli mesafeler alındı. Türkiye’de herkesin ‘Evet bu benim anayasam’ diyebileceği bir anayasaya ihtiyaç var. Milletimiz siyasete bu ödevi vermiştir ve siyasetin bu ödevi yerine getirmesini beklemektedir. Şu anda demokrasiye, özgürlüklere inanan bir hükümet var. Ve bu haklar uygulanıyor. Dolayısıyla haklar bir anayasal teminata kavuşmak zorundadır. Bu çerçevede Türkiye’de özellikle toplumun her kesiminin anayasa anlamında ‘Bu benim haklarımı koruyor. Özgürlüklerimi teminat altına alıyor. Daha iyi bir Türkiye’ye bakmamı sağlıyor’ düşüncesine kavuşacağı bir anayasaya ihtiyacı var. Özellikle Türkiye’de bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var. Toplumsal sözleşme derken de ‘Ben ey toplum, sana bu sözleşmeyi layık görüyorum al ve imzala’ diye buyurgan, hazırlanmış, şablon bir sözleşme değil. Yani devletin hazırlayıp ‘Ey toplum sana bu sözleşmeyi layık görüyorum’ demesi değil. Toplum bir araya gelir, bireyler bir araya gelir. ‘Ben böyle bir sözleşmeye imza atıyorum’ der, işte o zaman toplumsal sözleşme olur. Yani yukarıdan, tepeden, buyurgan bir sözleşme toplumsal sözleşme değildir. Bilakis genciyle yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle doğusuyla, batısıyla Hakkari’nin en ücra köyündeki Ahmet amcanın da ‘Ben böyle bir sözleşmeye imza atıyorum’ diyeceği, Sinop’un en ücra köşesindeki bir gencimizin de, bir metropol merkezindeki genç bir üniversiteli arkadaşımızın da istediği bir toplumsal sözleşme imzalanır ve bu sözleşmenin hayata geçirilmesi için de siyaset alır bunu anayasaya dönüştürür. Ülkemizin yeni yüzyılına, 2023’e girerken ben inanıyorum ki Türkiye’de artık darbe anayasasına son vermenin vakti gelmiştir. Türkiye’nin sivil, demokratik bir anayasaya, yeni anayasaya ihtiyacı açıktır. Bunu da parlamentomuzun yapabileceğine inancımız tamdır. Milletimizin buna ihtiyacı vardır. Milletimizin siyasete verdiği bir ödev vardır. Ve Türk siyasetinin de, demokrasisinin de gelmiş olduğu bu seviye bunu yapabilecek güçtedir.” dedi.
FACEBOOK YORUMLAR