Yargıdaki temel sorun ve çözümü

ABONE OL

'Yargıdaki temel sorun ve çözümü' konulu bu haberimizde sizlere bu konuya dair hiç konuşulmayan bir durumu paylaşacağız.

ADALET TV, ANALİZ - Son bir yıl içerisinde ulusal basında haber olan ve Twitter üzerinden etkileşim alan adli olaylarda tutuklama kararı verilmediği, şüpheli şahısların itiraz üzerine tutuklandığını görmekteyiz. Bu durum doğal olarak vatandaşlarda tepkiye neden oluyor.

Ülkemizde adli yargılamalarda “suçun cezalandırılması” açısından genel olarak bir problem bulunmuyor, suçlular geç de olsa cezalandırılıyor. Cezanın infazı noktasında yargıyla alakası olmayan TBMM’den geçerek yasalaşan infaz düzenlemeleri nedeniyle sorun yaşanıyor.

Haberlere konu olan ve tepki toplayan olayların tamamına yakını İstanbul’da yaşanıyor. İstanbul nüfus olarak sadece ülkemizin değil dünyanın en kalabalık şehirleri arasında. 20 milyona yakın insanı barındıran bir şehirde 11 adliye bulunuyor. Ancak bu adliyelerden; Çağlayan, Bakırköy ve Anadolu adliyeleri en büyük ve yoğun olanları, diğerleri nispeten merkeze uzak ve sakin ilçelerde bulunan adliyeler.

Tepki çeken haberlerde yargıyı ilgilendiren kısımların; Sulh Ceza Hakimliklerinin tutuklama, adli kontrol ve serbest bırakma kararları olduğu anlaşılmakta. Sulh Ceza Hakimlerinin seçimi ve eğitimleri konusunda Adalet Bakanlığı, HSK ve Adalet Akademisi gerekli çalışmaları elbette yapıyordur. Bu mahkemelerin iş yoğunluğu ve personel sayısı ise ayrıca tartışılabilir.

SORUNUN TEMELİ VE ÇÖZÜMÜ

Bu konuların dışında Twitter üzerinden yargının etki altına alınmak istenmesi ve Sulh Ceza Hakimliklerinin tutuklama – serbest bırakma kararlarının tartışma konusu olması, İstanbul’da yargı yükünün haberin başında belirttiğimiz Çağlayan, Bakırköy ve Anadolu adliyeleri üzerinde olması, suç oranının yüksek olduğu ilçelerde adliye bulunmaması, merkezdeki büyük adliye binalarında başsavcıların, başsavcı vekillerinin, memurların ve kolluk görevlilerinin birbirini tanımaması, kaynaşamamaları, buralarda görev yapan personelin ekonomik şartlar nedeniyle tayin istemesi, çalışma ortamının ve koşullarının butikleşme yerine otonomlaşması olarak gösterilebilir.

Örneğin; haberlere sıkça konu olan Esenyurt ilçe nüfusunun 978 bin kişi (muhtemelen 1 milyonun üzerinde), Bağcılar ilçe nüfusunun 719 bin kişi, Ümraniye ilçe nüfusunun 723 bin kişi olması, bu ilçelerin nüfus olarak neredeyse Bursa, Kocaeli ve Adana ile yarışacak nüfusa gelmiş ve onlarca ilden fazla nüfusa sahip olmasına rağmen İlçe Adliyelerinin bulunmaması.

Bu ilçelerde adli binası bulunsa, kolluk ile yargı arasında daha sıkı bir bağ oluşur, yargı çalışanları ilçe halkını tanır ve verilen kararlar üzerinde bu durum etkili olur. Hayatında hiç Esenyurt’a gitmeyen bir Sulh Ceza Hakimi vermiş olduğu tutuklama veya serbest bırakma kararları ile bu ilçenin haberlere konu olmasını engelleyemez.

Yapı olarak büyük adliye binalarında kontrolünün zor olması neden-sonuç ilişkisi dahilindedir. Zaten haberlerde suça bulaşan yargı personelinin ciddi bir kısmının da büyük adliye binalarında görev yaptığı, ilçe adliyelerinde görev yapmadığı anlaşılıyor. Binalar ilçelere yayıldıkça kontrol ve denetim mekanizması artıyor ve doğal olarak sorunlar da azalıyor.

Ülkemizde sosyal medya ve ulusal basın üzerinden yargı üzerinde oluşturulan algının en aza indirgenmesi için İstanbul başta olmak büyükşehirlerde nüfusu ve suç oranı yüksek olan ilçelerde ilçe adliyelerinin hizmete alınması konusu yargı camiası tarafından tartışılmalıdır.