Türkiye Ceza İnfaz Kurumları Tarihçesi Araştırma Projesi
Türkiye Ceza İnfaz Kurumları Tarihçesi Araştırma Projesi.
Türkiye’de hapis ve iş esaslı modern manada ceza infaz kurumları, 170 yıllık bir tarihe sahiptir. Hükümlü ve tutukluların kapatıldığı zindanvari mekânlar olan mahbeslerden, mahkumları ıslah etmeyi amaçlayan XIX. yüzyıl icadı hapishanelere geçiş süreci, Osmanlı Devleti’nde 1851 yılında ilk modern ceza kanununun yürürlüğe girmesine paralel olarak başlamıştır. 1856 yılında ilân edilen Islahat Fermanı’nda yer alan bir maddeyle milletlerarası boyut kazanan “Osmanlı mahbesilerinin ıslahı meselesi”, İngiltere’den getirilen Binbaşı Gordon adlı bir uzmanın danışmanlığında 1858 yılında suça ve cezaya göre farklılık arz edecek çeşitli tevkif ve ceza evlerinin inşası düşüncesini beraberinde getirmiştir. Aynı yıl yürürülüğe giren ve 1810 Fransız ceza kanununun Ahmed Cevdet Paşa tarafından yerli şartlara uydurulmasıyla nihai şeklini alan Ceza Kanunu ile bedene yönelik cezalardan hapis cezasına geçiş resmiyet kazanmıştır. Bu kapsamda, İstanbul’da 1846 yılında bir polis tutukevi olarak faaliyete geçen ancak bir hapishane halini alan Zabtiye Tevkifhanesi’nden ek olarak şehirde başka tevkifhaneler açılmıştır. Taşrada da ilki Yanya’da açılan hapishaneler ve ağır ceza mahkumlarının tutulduğu iş esaslı bölge kürek merkezleri yavaş yavaş eski mahbeslerin yerini almaya başlamıştır. Meşhur Tersane Zindanı’nın kapatılması sonrasında 1871 yılı başında İstanbul Sultanahmed Meydanı’nda açılan Hapishane-i Umumi, Türkiye ceza infaz tarihinin koğuş esaslı ilk model hapishanesidir.
Ceza infaz kurumlarının iç idaresi, güvenliği, denetlenmesi, hükümlü ve tutukluların günlük ihtiyaçları ile ilgili hususlar 1846 yılından itibaren, başta İstanbul’dakiler olmak üzere, Zabtiye Müşirliği/Nezareti (sonradan Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı) sorumluluğunda iken; inşaat ve tamirat gibi konularla daha çok Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı) ilgilenmiş gözükmektedir. Mahkumların cezalarının infazı ile ilgili adli işler ise Adliye Nezareti ve bugünkü Yargıtay’ın selefi olan Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye tarafından yürütülmüştür. 1911 yılında Dahiliye Nezareti’ne bağlı Hapishaneler Müdiriyeti’nin kurulması ile ceza infaz kurumlarının merkezî bir idare altında alınması için ilk adım atılmıştır. 22 Aralık 1913 yılında Hapishaneler Müdiriyet-i Umumiyyesi adını alan bu kurum, 1 Haziran 1929 yılında Adalet Bakanlığı’na bağlanan bugünkü Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün temelini oluşturmaktadır. Bu geçiş sırasında umum müdürlük yapan Efdaleddin Bey (Tekiner), Türkiye’nin ilk bilimsel tarihçilerinden biri olmasının yanı sıra, ceza infaz tarihimizde de kendine hususi bir yer edinecek çalışmalara öncülük etmiştir.
1916 yılında Almanya uzman Dr. Paul Pollitz’in Osmanlı Hapishaneleri Umum Müfettişliği’ne atanmasıyla birlikte, ceza infaz kurumlarının mimarisi ve idaresinde Avrupa’daki örnekler resmen model alınmaya başlanmıştır. Cumhuriyet döneminde Avrupa’daki ceza infaz kurumlarını yerinde incelemek üzere görevlendirilen ilk yetkili olan hakim namzedi Mutahhar Şerif Başoğlu’nun Ceza ve Tevkif Evleri genel müdürlüğe getirilmesi sonrasında, Adliye Vekili Şükrü Saraçoğlu döneminde tedrici serbestlik (systeme progressif) sistemine geçilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda, 1 Ekim 1936 yılında açılan "İmralı Adası Sosyal Sanatoryumu" ile birlikte iş esaslı ceza infazına geçilmiş ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 13. maddesinde 1937 tarihinde yapılan değişiklikle infazın ilk aşamasında altı aydan üç yıla kadar değişebilen sürelerde geceli gündüzlü hücre hapsi uygulaması benimsenmiştir. Hemen akabinde de, 3408 sayılı ve 06.06.1938 tarihli Kanun ile Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. II. Dünya Savaşı yılları sırasında bu reform çabalarına devam edilmiş ve sırasıyla 1941 yılında Ceza ve Tevkif Evleri Nizamnamesi, 1943 yılında ise Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü Teşkilatı Kanunu çıkarılmıştır. Ayrıca aşamalı ceza infaz sisteminin uygulanabilmesi için 1945 yılında Dalaman’da, 1948 yılında ise Edirne’de, iş esaslı açık tarım cezaevleri inşa edilerek kullanıma sokulmuştur. II. Dünya Savaşı’nın seferberlik yıllarında, erkek nüfusun sivil üretimden orduya kaydırılmasıyla doğan işgücü boşluğu, kısmen de olsa mahkum emeği ile giderilmeye çalışılmıştır.
Yeniden çok partili siyasi hayata geçilen 1950’li yılların başlarında, hem ceza kanununda hapis cezası süreleri yeniden uzatılırken, başta A ve B tipi olmak üzere kaza ve vilayet merkezlerindeki kapalı cezaevleri yenilenmeye ve yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Bölge cezaevi, E tipi cezaevi, telefon direği olarak anılan blok tipi cezaevi ve çocuk cezaevi gibi kavramlar ilk kez bu yıllarda CTE Genel Müdürlüğü gündemine girmiştir. Kayseri’de o dönemde bir “mıntıka cezaevi”nin inşasına başlanmış, onu Edirne izlemiştir. Bayındırlık Bakanlığı mütehassıslarının Batı’daki cezaevlerini planlarını incelemeleri neticesinde mevcut A ve B tipleri tadil edilirken; 1954 itibariyle cezaevi tiplerinin beşe çıkartılmasına karar verilmiştir. Birleşmiş Milletler ile işbirliği arayışlarına girilen bu dönemde öne çıkan amaç, Osmanlı döneminin sonlarında olduğu gibi, “medeni memleketlerde var olan türden cezaevi binalarına sahip olmak” şeklinde ifade edilmiştir.
1965’de çıkarılan 647 sayılı İnfaz Kanunu ve 68517 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tevkifhanelerin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük, 2000’li yıllara kadar Türkiye’deki ceza infaz tatbikinin hukuki zeminini oluşturmuştur. İnşasına 1956 yılında başlanmış olmasına ragmen, tam 12 sene sonra, 1968 senesinde açılan Sağmalcılar (Bayrampaşa) Cezaevi, bu dönemde faaliyete başlayan en büyük bölge hapishanesidir. İstanbul’daki ikinci büyük bölge hapishanesi olan Metris Cezaevi ise 1981’de faaliyete geçmiştir. 1965-2000 arası dönem, Türkiye ceza infaz kurumlarında terör suçları hükümlüleri ve zanlılarının sayılarının artmasına tanıklık etmiş ve 1991 yılında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nu çıkartılmasıyla sadece ceza hukukunda değil, ceza muhakemâtı ve infazında da yeni düzenlemeler zaruri hale gelmiştir.
Ceza infaz kurumlarında devlet otoritesinin giderek azaldığı 1990’lı yılların sonunda, önce 1997 yılında çıkarılan 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun yürürlüğe girmiş; takip eden 2001-2005 yılları arasında 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu; 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu, 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu, 5327 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, 5320 Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazına Dair Kanun, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu ile mevzuatta köklü ve bütüncül bir dönüşüm gerçekleşmiştir. 2000’li yıllarda faaliyete geçen yüksek güvenlikli ceza infaz kurumları ile koğuş yerine oda sistemi temelli yeni mekânlar Türkiye ceza infaz tarihinde yerini almıştır.
Araştırma projesi, Türkiye ceza infaz kurumlarının 170 senelik bu uzun geçmişini, bilimsel bir yöntem ve objekitflik çerçevesinde yazılı ve sözlü kaynaklara dayalı olarak inceleyerek analiz etmeyi amaçlamaktadır. Proje kapsamında, ceza ve tutuk evlerinin tarihi, Osmanlı’dan günümüze idari, hukuki, mimari boyutlarının yanı sıra toplum hayatına etkileri açısından da incelenecek ve Dünya’daki diğer örneklerle karşılaştırılacaktır.
Bu araştırma projesi, Türkiye ceza infaz kurumları ve CTE Genel Müdürlüğü’nün geçmişine ışık tutacağı gibi, tariî tecrübeden çıkarılacak derslerle ceza hukuku ve infazının geleceğine de belirli projeksiyonlar sunmayı hedeflemektedir. Türkiye Ceza İnfaz Kurumları Tarihçesi Araştırma Projesi ile ayrıca, T.C. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün kurumsal hafızasının güçlendirilmesi ve kamuoyunun ceza infaz sistemi hakkındaki tarihî farkındalığının arttırılmasına da katkıda bulunulması umulmaktadır.
Proje kapsamında, kurum içi ve dışı arşivler ve kütüphanelerde yapılacak incelemelerin yanı sıra ceza infaz kurumlarındaki hayatı doğrudan doğruya tecrübe etmiş ceza infaz personeli, CTE idarecileri, hukuk insanları, sivil toplum temsilcileri, siyasetçiler ve tabiî eski tutuklu ve hükümlülerle de sözlü tarih görüşmeleri gerçekleştirilecektir. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, elinde ceza infaz kurumlarına ait her türlü bilgi, belge ve görsel malzeme bulunan bütün vatandaşlarımızı -asılları kendilerinde kalmak suretiyle- kurumun tarihine katkıda bulunmaya çağırmaktadır.