Suriyeli ve Afgan mülteciler geri gönderilebilir mi, mülteci hakları neler?
Son dönemde ülkemizin en önemli gündem maddesi olan Afgan ve Suriyeli mülteciler sorunu ile ilgili kapsamlı bir araştırma yaptık. Mültecilerin durumunu hukuki boyutu ile ele aldığımız makalemiz ile hiçbir soru cevapsız kalmayacak.
Son yıllarda ülkemizin ve Avrupa’nın en önemli gündem maddeleri arasında olan Suriyeli mülteciler konusunda Afgan mülteciler de eklenmeye başladı. Sosyal başta olmak üzere ulusal yayın yapan TV kanalları da sürekli bu konuyu gündeme getiriyor. Suriyeli ve Afgan mülteci sorunu giderek karmaşık bir hal almış olsa da sorunun nasıl çözüleceği hususunda net bir plan bulunmuyor.
Ankara’nın Altındağ ilçesinde Suriyelilerin bir vatandaşımızı bıçaklayarak öldürmesi sonucu ilçede başlayan şiddet olayları ev taşlama ve arabaları ters çevirme eylemleri ile gece boyunca devam etti. Suriyeli ve Afgan mültecilerle ilgili sosyal medya da oluşan bilgi kirliliği ve provakatif paylaşımlar şiddet olaylarını tetiklemeye devam ediyor. Konuyla ilgili en ciddi sorun ise sorunun nasıl çözüleceğine dair vatandaşları ikna eden bir yol haritasının açıklanmamış olması. Hatta hiçbir yol haritası bulunmuyor.
Mülteci nedir: Mülteci veya sığınmacı; dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan, bu sebeple ülkesinden çıkmak zorunda bırakılan ve yaşadığı korkular nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen, iltica ettiği ülke tarafından endişeleri haklı bulunan kişilere mülteci denir.
Mültecilik, hukuki bir statüdür. Hukuki statüsü olan konular ve sorunlar mahkemeler aracılığıyla çözüme kavuşturulabilir.
Sığınmacı nedir: Mülteci olduğu iddiasıyla ülkesini terk eden ama mültecilik statüsü başvuru işlemleri neticelenmemiş kişiyken, mülteci sığınma başvurusu kabul edilen kişidir. Yapmış olduğu sığınma talebi geri çevrilen kişiler sığınmacı olarak nitelendirilemeyeceğinden dolayı sığınmacı sıfatını kullanabilmek için kişi endişelerinde ve korkularında haklı bulunmalıdır. Bu iki kavram günlük hayatta sık sık karıştırılmakta ve yanlış anlamlarda kullanılmaktadır.
Sığınma hakkı nedir: İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, sığınma hakkını şu şekilde tanımlar: "Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır" (14/1 maddesi). Göçmenlere bazen ekonomik sığınmacı denilmektedir. Toplu sığınma, iç savaşlar ve çatışmalarda, yoğun baskılarda, büyük afetlerde ortaya çıkmaktadır. Bireysel sığınma daha çok siyasal sebeplerledir. Bazen yabancı elçilikler, savaş gemileri ve uçaklar kendilerine sığınanları korur. Yurtsuzlar da bazen mülteci konumundadırlar.
Bir ülke koruma talebinde bulunan bir kişinin, topraklarına girişini reddedebilir mi?
Koruma arayışında olan bir mültecinin bir ülkeye girişi engellenmemelidir. Aynı şekilde bir mülteci zulüm göreceği ülkesine zorla gönderilemez. Non-refoulement prensibi mültecilerin canlarının veya özgürlüklerinin tehlikede olduğu ülkeye geri gönderilmesini engelleme sadece 1951 Sözleşmesi’ne veya 1967 Protokolü’ne taraf olan Devletler değildir. 1951 Sözleşmesi'nin 1-A maddesinin Mültecilerin Statüsüne istinaden, mülteci: “ırkı, dini, uyruğu, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve o ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; yahut uyruğu yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yasadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu zulüm korkusu nedeniyle dönmek istemeyen kişilerdir.”
Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme:
Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1950 tarih ve 429 (V) sayılı kararıyla kabul edilmiş ve 28 Temmuz 1951 tarihinde imzalanmış ve 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme sadece 1 Ocak 1951'den önce meydana gelmiş olaylar sonucunda mülteci olan şahısları kapsamaktadır.
Türkiye, Sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamıştır. 29 Ağustos 1961 tarihli ve 359 sayılı onayı uygun bulma kanunu ile Sözleşme’nin resmi Türkçe çevirisi, 5 Eylül 1961 tarih ve 10898 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Onay belgeleri, 30 Mart 1962 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiştir.
Türkiye, Sözleşme’nin hiçbir hükmünün mülteciye “Türkiye’de Türk uyruklu kimselerin haklarından fazlasını sağladığı şeklinde” yorumlanamayacağına ilişkin bir çekince koyarak sözleşmeye taraf olmuştur. Ayrıca, Sözleşme’nin 1. maddesine ilişkin bir beyanda bulunulmuş ve bu beyanla, Sözleşmeye coğrafi sınır kaydı konularak, Sözleşme’nin uygulanması Avrupa’da gerçekleşen olaylar sonucunda mülteci olan bireylerle sınırlandırılmıştır.
Mülteci statüsü daimî midir?
Mülteci olma durumu daimî değil ve daimî olmamalıdır. Mülteci koşullar uygun olunca kendi iradesiyle onurlu ve güvenli şekilde ülkesine geri dönmeli veya ilk sığındığı ülkede veya üçüncü bir ülkede yeni bir toplum içerisinde bir çözüm bulmalı. Sürgün edilmiş toplumların çoğu doğal olarak en kısa zamanda anavatanlarına geri dönmek ister. Fakat mültecilerin kendi istekleriyle ülkelerine geri iadelerinin mümkün olmadığı durumlarda, korumanın amacına uygun olarak hedef, ilk sığındıkları ülkelerde entegrasyonlarının sağlanması veya farklı koşullarda üçüncü ülkelere yeniden yerleştirilmeleri olur.
Bu gibi durumlarda 1951 Sözleşmesi, taraf Devletlerden mültecilerin vatandaşlık edinme prosedürlerini kolaylaştırılmasını talep eder.
Kaçakçılar yoluyla gelen biri mülteci olabilir mi?
Bir ülkeye kaçakçıların yardımıyla bir şekilde girmiş olmak, kişinin mülteci olup olmadığını göstermez. Gösterdiği tek şey, çaresizlik ve güvenliğe kavuşmak için uygun seçeneklerin eksikliğidir. Ekonomik veya maddi çıkar için bir Devlet’in göç asalarını ihlal ederek insan kaçakçılığı yapmak suçtur fakat başka bir ülkede korunma arayışı içerisinde savaş, çatışma veya zulümden kaçmak için kendi hayatını tehlikeye atmak suç değildir. 1951 Mülteci Sözleşmesi, 31. Maddesi uyarınca, bir mültecinin bir sığınma ülkesine izinsiz girmesinin veya ülke sınırları içinde bulunmasının geçerli bir gerekçesi olduğunu kabul eder. Aslında uluslararası hukuk herhangi bir kaçak kişiyi, mülteci olsun olmasın, cezai sorumluluğa karşı korur.
Mültecileri menşe bölgelerinde korumak daha iyi değil midir?
Temelde, evet. Savaş ve zulümden kaçan kişilerin mümkün olduğu kadar kendi ülke sınırlarına yakın yerlerde güvenli barınma bulabiliyor ve kabul edilebilir yaşam şartlarına sahip olabiliyor olmaları gerekir. Bu, mülteci ve sığınmacıların dünyanın uzak bölgelerine zor, tehlikeli ve pahalı yolculuklar yapma ihtiyacını önleyecektir. Bununla birlikte uluslararası hukuk korunmaya muhtaç olan bir kişinin kendi menşe bölgesinde sığınma talebinde bulunmasına veya bu nedenle ulaştığı ilk ülkeye başvurmasını gerektirmez. Sığınma talebini alma ve karar verme konusundaki birincil sorumluluk, bir kişinin sığınma başvurusunda bulunduğu Devlet’e aittir.
Bununla birlikte bu sorumluluğun eşit şekilde paylaşılması için etkili düzenlemeler büyük önem taşır çünkü 1951 Sözleşmesi’nin giriş bölümünde açıkça belirtildiği gibi “sığınma hakkı verilmesi ülkelere aşırı yük bindirebilir ve Birleşmiş Milletler’in uluslararası amacı ve doğasını göz önünde bulundurduğu bu sorun için tatmin edici bir çözüm uluslararası iş birliği olmadan bulunamaz.”
Yani esas olan mültecilerin ve sığınmacıların baskı altında kalmadan kendi özgür iradeleriyle başka bir ülkeye veya geldikleri ülkeye dönmelidir. Bunun baskı altında zorla yaptırılması uluslararası hukuk normlarına aykırıdır. Burada asıl çözüm yolu ülkelerin siyasi güçlerini kullanarak sorunu diyalog kanalı ile çözmeleridir. adalet.tv / analiz