ADLİ - Ulusal basın konuşan bir çete üyesi, sahte diploma dışında savcı, hâkim, asker ve polis kimlikleri ile engelli sağlık raporları dahil birçok sahte belge düzenlediklerini itiraf etti.
Çete üyesi, sadece sahte üniversite diplomaları değil, hakim ve savcı kimlikleri dahil olmak üzere birçok resmî evrakı hazırladıklarını söyledi. Bu durum, özellikle adalet sistemine duyulan güveni derinden sarsacak nitelikte. "Kimlik isteyenler arasında savcı ya da hâkim olduğunu söyleyenler varsa işlem yapmıyoruz" diyerek kendilerince bir 'etik sınır' çizmeye çalışsalar da, itiraf ettikleri sahte kimlik üretimi, ciddi bir güvenlik ve hukuk krizine işaret ediyor.
Çete mensubu, 23 ile 48 yaş aralığındaki kişilerden yoğun talep aldıklarını belirterek, bu kişilerin büyük çoğunluğunun sahte belgeyi terfi, statü kazanımı ya da ego tatmini için temin ettiğini söyledi. Özellikle kamu kurumlarında çalışan bazı kişilerin sahte belgelerle unvanlarını yükselttiği yönünde ciddi iddialar gündeme gelmeye başladı.
Sahte diplomalarda en çok tercih edilen üniversiteler arasında Anadolu Üniversitesi ilk sırada yer alıyor. Onu Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi takip ediyor. Bu belgelerin resmi görünümde olduğu ve sistemlerde doğrulama yapılabildiği iddia ediliyor.
Çete üyesinin aktardığı bilgilere göre:
Lisans diploması: 50 bin TL
Önlisans diploması: 40 bin TL
Lise diploması: 25 bin TL
İlköğretim diploması: 15 bin TL
Belgelerin teslim süresinin ise en fazla 5 gün sürdüğü bildirildi.
Skandalın boyutunu ortaya koyan bir diğer çarpıcı detay ise, sahte hâkim ve savcı kimlikleriyle ilgili çelişkili açıklamalar. Çete üyesi, "Polis, asker, hâkim ya da savcı olduğunu söyleyen kişilere belge hazırlamıyoruz" iddiasında bulunsa da, sahte yargı kimliklerinin sistemde yer aldığını açıkça kabul etti. Bu durum, adalet sistemi ve güvenlik güçlerinin prestijini zedeleyecek ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Yargı mensuplarının isimlerinin, kimlik bilgilerinin ve unvanlarının sahte belgelerde kullanılmasının, sadece bireysel dolandırıcılık değil, devletin adalet ve güvenlik yapısını hedef alan organize suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor. Uzmanlar, bu sahtecilik şebekesine karşı etkili soruşturmaların yürütülmesini ve sistem güvenlik açıklarının hızla kapatılmasını talep ediyor.