Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin AYM kararı
Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararları resmi internet sitesinden yayınlamaya devam ediyor. İlgi çekci bir karar ise "makul sürede yargılanma hakkı" ile ilgili oldu.
Anayasa Mahkemesi'nin sunmuş olduğu bireysel başvuru hakkı ile ülkemizdeki yargılamaların son temyiz hakkı gerçekleşmiş oluyor. AYM'den sonra başvuru yapılabilecek yer ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kısa adıyla AİHM... Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmek için temel şart iç yargı yollarının silsile halinde tamamen kullanılması. Yani yerel mahkemenin vermiş olduğu bir karar direk Anayasa Mahkemesine taşınamıyor. AYM'ye başvuru yapmak ise çok basit... AYM başvuru formunu doldurduktan sonra varsa eklemek istediğiniz evrak ve belgeleri yazı ekine ekleyip AYM'ye başvuru yapabiliyorsunuz. AYM iş yoğunluğu nedeniyle kısa süre içerisinde hızlı karar veremiyor. Ancak verilen kararlar hem AYM'nin resmi internet sitesinde yayınlanıyor, hem de sizlere telbiğ ediliyor. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin olarak AYM'nin resmi internet sitesinde bir karar yayınlandı. İlgilinizi çekebileceğini düşündüğümüz karar emsal nitelik taşıyabilir.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hukuk davasında delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının uygulanmasında hata yapılarak adil olmayan karar verilmesi ve uzun yargılama nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27 Elül 2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; N.Ç.ye ait taşınmazı, N.Ç.nin satış için S.E.ye verdiği vekaletnameye güvenerek zilyetlik devir senedi ile satın almıştır. Başvurucu, satın aldığı taşınmaz üzerine bina yapmıştır ve söz konusu taşınmazı yirmi yıldır kullanmaktadır.
9. Başvurucu, taşınmazın tapuda Y.B.ye devredildiğini öğrenmesi üzerine N.Ç. ve Y.B. aleyhine 18 Mart 2013 tarihinde İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde; taşınmazın uzun yıllardır başvurucu tarafından kullanıldığı, vergilerinin başvurucu tarafından ödendiği ve aboneliklerinin başvurucu üzerinde olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, taşınmazın tapusunun iptali ile kendisi adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın bedeli ile üzerinde bulunan binanın keşfen belirlenecek değerine karşılık şimdilik 10.000 TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
10. Mahkeme 25 Aralık 2015 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararda, dava tarihinde N.Ç.nin tapuda malik olmadığı ve başvurucuya yapılan harici satışta N.Ç.nin taraf olarak bulunmadığı gerekçesiyle N.Ç.ye husumet yöneltilemeyeceği ve Y.B.nin tapu kaydına güvenerek taşınmazı iktisap ettiği belirtilmiştir. Gerekçede, başvurucunun taşınmazın satış senetleri ile satın almasının mevzuatta taşınmaz satışı için gereken şekil şartını taşımadığı vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucunun başkasına ait taşınmaz üzerine bina yapmış olması sebebiyle bedelini istemesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
11. Başvurucunun temyiz istemi Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin (Daire) 21 Kasım 2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda ek gerekçe olarak başvurucunun geçersiz sözleşme nedeniyle sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre sözleşmenin taraflarından talepte bulunabileceği belirtilmiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme talebi Daire tarafından 03 Temmuz 2019 tarihinde reddedilmiştir.
13. Nihai karar, başvurucuya 28 Ağustos 2019 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 27 Eylül 2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 31 Aralık 2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak - çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (G. Ergun ve diğerleri, Başvuru No: 2012/13, 02 Temmuz 2013, 50, 52).
18. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (G. E. ve diğerleri, 41, 45).
19. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 6 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; davaya konu taşınmazı zilyetlik devir senedi ile satın aldığını, asıl tapu sahibi olan N.Ç. tarafından verilmiş noter onaylı vekaletname ile satışın gerçekleştiğini belirtmiştir. Vekaletname ile satış işlemini gerçekleştiren S.E.nin Mahkemede tanık olarak dinlendiğini ve bu durumu ikrar ettiğini, bilirkişi raporu ile taşınmazın gerçek değeri ile satış değeri arasındaki farkın satış işlemindeki muvazaayı ortaya çıkardığını ifade etmiştir. Başvurucu taşınmazın yıllarca zilyedi olduğunu ve vergilerinin kendisi tarafından ödendiğini belirterek mülkiyet hakkının ve diğer anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (T. C., Başvuru No: 2012/969, 18 Eylül 2013,16). Başvurucunun başvuru formundaki şikâyetlerinin tapu kaydında yapılan satış işleminin muvazaalı olduğu, dava konusu taşınmazın kendisine ait olması sebebiyle Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu iddiasına yönelik olduğu tespit edildiğinden başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun mülkiyet kavramı içinde değildir (K. Y. ve A. A. Ç., Başvuru No: 2012/636, 15 Nisan 2014, 36). Ayrıca gelecekte elde edileceği iddia edilen bir gelirin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (S. T. ve diğerleri, Başvuru No: 2013/1122, 26 Haziran 2014, 42).
24. Bir mülk veya alacakla ilgili olarak hak iddia eden kişinin söz konusu hakkın varlığını hukuken ispat etmesi gerekir (K. Y. ve A. A. Ç., 38).
25. Somut olayda, mahkemenin gerekçeli kararında yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
27. 30 Mart 2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
28. Başvurucu ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
29. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
30. Başvurucunun manevi tazminat talebi bulunmadığından yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlalinin tespiti sonucunda tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.
31. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harçtan ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için ... Asliye Hukuk Mahkemesine (2013/138 esas, 2015/508 karar) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31 Aralık 2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.