İsrail'in mahkemeye şikayet edilmesi: Eğer bu soykırımı durdururlarsa meşruiyetlerini ispat etmiş olacaklar
İstanbul 2 Nolu Barosu Başkanı Yasin Şamlı, "Eğer bu soykırımın, bu insanlığa karşı suçların işlenmesini durdururlarsa meşruiyetlerini ispat etmiş olacaklar. Aksi takdirde meşruiyetlerini kaybetmiş olacaklar." dedi.
İstanbul 2 Nolu Barosu Başkanı Yasin Şamlı, İsrail'in Gazze'de "savaş" ve "soykırım suçu" işlediğine dair Hollanda'nın Lahey kentindeki Uluslararası Ceza Mahkemesine yaptıkları başvuruya ilişkin, "Eğer bu soykırımın, bu insanlığa karşı suçların işlenmesini durdururlarsa meşruiyetlerini ispat etmiş olacaklar. Aksi takdirde meşruiyetlerini kaybetmiş olacaklar." dedi.
Avukat Şamlı, AA muhabirine, Gazze'de şu anda 15 binin üzerinde insanın öldüğünü, bunların yüzde 70'ni kadınlar ve çocukların oluşturduğunu söyledi.
Korkunç bir insanlık dramının yaşandığını belirten Şamlı, hukukçular olarak kendilerinin bu drama karşı nasıl ses yükseltebilecekleri düşüncesiyle önce Türk yargısına başvurup suç duyurusunda bulunduklarını ardından da Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) gittiklerini anlattı.
UCM'de dava açabilme yetkisinin "Roma Statüsü"nü imzalamış bir devlette veya Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde bulunduğunu dile getiren Şamlı, yaptıkları başvurunun ihbar niteliğinde olduğunu ancak hukuk kurumu olmaları hasebiyle başvurularının hukuki mahiyet taşıdığını belirtti.
Dilekçelerinde öncelikle bir doktrin değerlendirmesi yaptıklarını anlatan Şamlı, UCM'nin yetkisinde olan "soykırım", "insanlığa karşı suçlar", "saldırı suçları" ile "savaş suçları"ndan oluşan bu 4 suçun tamamının Gazze'de işlenmiş durumda olduğunu kaydetti.
İstanbul 2 Nolu Barosu Başkanı Şamlı, "Orada hayatını kaybeden 15 binin üzerinde insanın yüzde 70'i kadınlar ve çocuklar. Yani bu Gazzelilere, Filistinlilere karşı bir yok etme savaşı gibi gözüküyor. Çocukların öldürülmesi, camilerin, hastanelerin, ambulansların, okulların, kiliselerin, sivil yerleşim yerlerinin bombalanması hatta evlerinden çıkartılarak göçe zorlanan insanların göç halindeyken yolda bombalanması tam da soykırımı gösteren, soykırımı ispat eden deliller mahiyetindedir." ifadelerini kullandı.
Avukat Şamlı, İsrail devlet yetkililerinin beyanlarına bakıldığında da "soykırım" iradesiyle hareket edildiğinin görülebileceğini söyledi.
Başvurularının ikinci kısmını oluşturan delillerin Gazze'den elde edilen deliller olduğuna dikkati çeken Şamlı, "Delillerimiz arasında Anadolu Ajansının oradaki muhabirlerinin bizatihi çektiği, şahit olduğu görüntüler, videolar, fotoğraflar var. Bir kısım delillerimiz de yine bizatihi Gazzelilerle irtibat kurarak elde edilmiş deliller." diye konuştu.
Bu delilleri de iki kısma ayırdıklarını belirten Şamlı, birincisinin yaralı olarak Türkiye'de hastaneye gelen mağdurlardan noter huzurunda alınan beyanlar, ikincisinin de Gazze'den gelen yaralıların akrabalarının beyanları olduğunu anlattı.
Bunların bizatihi yerinden olması hasebiyle çok önemli olduğunu vurgulayan Şamlı, "Çünkü orada saldırıya maruz kalan, bombalamaları, katliamları bizatihi gören, onlara şahit olan kişilerin birinci ağızdan anlattıkları beyanlar." dedi.
Hazırladıkları 3 klasör delil dosyasıyla UCM'ye gittiklerini, orada soruşturmayı yapan ekibin başındaki savcı ile görüştüklerini, onlara başvurunun mahiyetini, delillerin elde ediliş yöntemlerini anlattıklarını dile getiren Şamlı, soruşturma ekibindeki savcının kendilerine, "Genellikle yapılan başvurular, eleştiri kabilinden başvurular ama sizin başvurunuz delilli ve bir hukuki mahiyeti olan çok önemli bir başvuru." dediğini aktardı.
Şamlı, "Doğrusu bizim başvurumuzun bu anlamda, başvuran bir çok devletin başvurularından daha detaylı, daha delilli, daha hukuki mahiyete haiz bir başvuru olduğunu biz oradaki görüşmelerimizde hissettik." değerlendirmesinde bulundu.
Gazze'den gelen, kendilerine şahit olarak beyan veren mağdurlardan da vekaletname aldıklarını belirten Şamlı, soruşturma ve dava aşamasında bu mağdurların davaya katılması halinde kendilerinin de onların vekili olarak bu davanın bir katılanı durumunda olacaklarını vurguladı.
Şamlı, Lahey'deki temaslarından sonra İsviçre'nin Cenevre kentinde bulunan BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğine gittiklerini söyledi.
Oradaki görevlilerin de başvurularının deliller yönünden çok önemli ve anlamlı olduğunu söylediklerini aktaran Şamlı, BM ekibinin söz konusu başvuruyu UCM'ye kendilerinin de göndereceklerini söylediğini dile getirdi.
Bu süreci sonuna kadar takip edeceklerini altını çizen Şamlı, kısa bir süre olmasına rağmen topladıkları hukukçu imzasının da 3 bin 5'e ulaştığını bildirdi.
Bu felaket karşısında bütün insanlığın bir anlamda vicdanını temsilen başvuruyu yaptıklarını belirten Şamlı, şöyle devam etti:
"Bu çağda bu tür soykırımların, bu tür suçların, bu tür savaş suçlarının işlenmemesi gerekiyor. Eğer işleniyorsa bunların mutlaka insanlık tarafından önlenmesi gerekiyor. Uluslararası hukuk kurumları da bir anlamda bunun için vardır. Mesela BM tam da bunun için kurulmuştur. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan büyük insanlık dramlarından sonra bu dramların tekrar etmemesi için dünya devletleri bir araya gelmiş, BM'yi kurmuştur. Dolayısıyla eğer bu soykırımların, bu suçların işlenmesinin önlenmesi noktasında uluslararası hukuk kurumlarının bir fonksiyonu, etkisi olmazsa bu hukuk kurumları tamamen meşruiyetlerini kaybederler."
Uluslararası hukuk kurumlarının bir anlamda Gazze'deki soykırım karşısında meşruiyet sınavı verdiklerinin altını çizen Şamlı, "Eğer bu soykırımın, bu insanlığa karşı suçların işlenmesini durdururlarsa meşruiyetlerini ispat etmiş olacaklar. Aksi takdirde meşruiyetlerini kaybetmiş olacaklar." görüşünü dile getirdi.
Avukat Şamlı, hem devletlerin hem uluslararası hukuk kurumlarının hem de sivil toplum kuruluşlarının ve dünyadaki bütün insanların bu soykırım karşısında dini inançlarına ve felsefi kanaatlerine bakmadan kendilerine "Ne yapabilirim?" sorusunu sormaları ve mutlaka gereğini yapmaları çağrısını vurguladı.