Haksız yere konutu terk etmeme adli kontrol tedbirine tazminat verildi
AYM tarafından; haksız yere konutu terk etmeme adli kontrol tedbirine tazminat verildi.
Tarafına haksız olarak "konutu terk etmeme" adli kontrol tedbiri uygulandığını iddia eden bir vatandaş, dosyayı AYM'ye taşıyarak tazminat kazandı. Bireysel başvuruda bulunan kişi haksız olarak uygulanan konutu terk etmeme adli kontrol tedbirine dayalı olarak hükmedilen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etti.
Kişi hakkında 5 ay 27 gün süreyle konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulandığı belirtildi. Olaydan mağdur edildiğini iddia eden vatnadaş; uygulanan haksız yakalama, gözaltı ve konutu terk etmeme adli kontrol tedbirleri nedeniyle 30.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebiyle dava açtı.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 22 Eylül 2021 tarihinde düzelterek esastan reddetederek, Bölge Adliye Mahkemesi "...davacı hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin niteliği nazara alınmadan, sadece 1 günlük gözaltı süresi dikkate alınmak suretiyle bu ölçütlere uymayacak şekilde eksik manevi tazminata hükmolunması hukuka aykırı olup..." gerekçesiyle başvurucu lehine hükmedilen tazminat miktarının 1.000 TL olarak düzeltilmesine karar verdi.
AYM'NİN NİHAİ KARARI
-Başvurucu, uygulanan konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin haksız olduğunu ve bu tedbir sebebiyle ödenen tazminat miktarının yetersiz olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, yapılacak incelemede kabul edilebilirlik kriterlerinin gözetilmesi gerektiği belirtilerek Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına değinilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
-Açıkça dayanaktan yoksun olmayıp kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
-Anayasa Mahkemesi konutu terk etmeme tedbirinin niteliği, uygulanış şekli ve özellikleri itibarıyla hareket serbestîsi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak seyahat özgürlüğüne göre oldukça ileri bir boyutta olduğu, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varmıştır.
-Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu belirtilmiş, ikinci ve üçüncü fıkralarında özgürlüğün kısıtlanabileceği durumlar sayılmış; dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında ise hürriyetinden yoksun kalan kişilere tanınan güvencelere yer verilmiştir.
-Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" ifadesi ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğradığı zararlar devlet tarafından ödenecektir.
-Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğunu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediğini tespit ederse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir.
-Bu bağlamda kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu, bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği veya bir tazminat imkânının bulunmadığı tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olacaktır. Öte yandan kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır.
-Somut olayda, nihai kararın verildiği tarih itibarıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların tazminine imkân sağlayan bir iç hukuk yolu bulunmadığı hâlde Bölge Adliye Mahkemesi konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin hukuka aykırılığıyla ilgili değerlendirme yapmış ve başvurucu hakkında haksız olarak uygulanan hem gözaltı hem de konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri nedeniyle başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir. Daha sonra 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine ekleme yapılmış, konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen kişilerin de uğradıklarını iddia ettikleri maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Fakat bu imkân, haklarında verilen karar ve hükümler 1/6/2024 tarihinden sonra kesinleşen kişilere tanınmıştır. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu sonucuna varıldığından Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası somut olayda uygulanabilir niteliktedir. Ancak bu konuda yapılacak inceleme, hükmedilen tazminat miktarının yeterli olup olmadığının belirlenmesiyle sınırlı olacaktır.
-Başvuru konusu davada, hakkında bir günlük gözaltı ve 5 ay 27 günlük konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle başvurucuya 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiası çerçevesinde konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle hükmedilen tazminat miktarının -tazminata karar veren Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla- Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesine hükmedebileceği tazminat miktarına göre oldukça düşük olduğu ortadadır. Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda hükmedebileceği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte manevi tazminat miktarının somut olayın koşullarında tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu ve başvurucunun manevi zararını karşılamaktan uzak olduğu sonucuna varılmıştır.
-Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
-Başvurucu, hakkındaki yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
-30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru süresi başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gündür.
-Anayasa Mahkemesi Hüseyin Aşkan kararında, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ndeki (UYAP) evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede başvurucu vekili tarafından nihai kararın açılarak okunduğu tespit edilen tarihi nihai kararın sonucunun öğrenildiği tarih olarak kabul etmiş ve bireysel başvuru süresini bu tarihten başlatmıştır. Bu nedenle de başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır.
-Bu bağlamda makul sürede tamamlanmadığı iddiasına konu yargılamanın sonucunda verilen ve istinaf kanun yoluna başvurulmadan 19/2/2021 tarihinde kesinleşen beraat kararının 29/3/2021 tarihinde başvurucunun avukatı tarafından UYAP üzerinden okunmak suretiyle öğrenildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu tarihten sonra süresinde bireysel başvuruda bulunulmadığı tespit edilmiştir.
-Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
-Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 100.000 TL maddi, 100.000 TL manevitazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
-5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların tazminine yönelik öngörülen yol 1/6/2024 tarihinden sonra kesinleşen karar veya hükümler yönünden geçerlidir. Dolayısıyla somut başvuruda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden verilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Öte yandan konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik oluşturduğu müdahalenin yoğunluğu gözetilerek başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Net 50.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi (E.2021/119, K.2021/229) ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi (E.2021/1775, K.2021/2310) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.