Enkazdan akrabalarını çıkaran Antakyalı profesör kardeşler, memleketleri için seferber oldu
- Tıp Fakültesi Ortopedi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gazi Huri: - "Annemi Hatay'dan alıp Ankara'ya geri döndük, evimiz sıcaktı, yemeğimiz vardı, annemiz yanımızdaydı ama rahat değildik. İkinci gün sabah erken saatte daha organize olarak gittik. Biz Antakya çocuğuyuz, yardımın teknik olarak ulaşması zor olan yerleri biliyorduk ve özellikle tıbbi ve insani yardımlarımızı alıp, o bölgelere ihtiyaçları teslim ettik" - Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Huri: - "Bu topraklarda büyük bir medeniyet var. Ateş düştüğü yeri yakardı, artık bu ateş tüm Türk milletini yakmış durumda. Hepimiz el birliğiyle üstesinden geleceğiz"
YEŞİM SERT KARAASLAN - Depremin hemen ardından Antakya'da yaşayan annelerini getirmek üzere Ankara'dan yola çıkan profesör kardeşler Emre ve Gazi Huri, Ankara'ya döndükten bir gün sonra bu kez hekim olarak hemşehrilerinin yardımına gitti.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Huri ve Tıp Fakültesi Ortopedi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gazi Huri, Antakya'da dünyaya geldi. Ankara'da çalışan profesör kardeşlerin anneleri başta olmak üzere, birçok akraba ve arkadaşı da 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler sırasında Antakya'da bulunuyordu.
Depremin hemen ardından annelerini Ankara'ya getirmek üzere Antakya'ya giden Huri kardeşler, bir gün sonra ise bu defa hekim kimlikleriyle yaralılara yardımcı olmak üzere memleketlerine döndü.
Yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Huri, Hatay'ın Antakya ilçesinde 1977 yılında doğduğunu, liseye kadar eğitim hayatına burada devam ettiğini belirtti. Annesi dahil tüm aile büyüklerinin ve akrabalarının çoğunluğunun Antakya'da yaşadığını aktaran Emre Huri, deprem olduğunda Ankara'da sarsıntıyı hissederek uyandıklarını söyledi.
Emre Huri, birkaç dakika sonra eski Antakya diye bilinen merkezde yaşayan annesinin telefonla kendilerini aradığını ancak yetişemediğini, daha sonra geri dönüş yaptığında ise annesine ulaşamadığını anlattı.
Akrabalarından Antakya'nın yerle bir olduğu haberini aldıklarını aktaran Emre Huri, annelerinden haber alamamaları üzerine kardeşi Gazi Huri'yle birlikte sabah 06.30'da Hatay'a gitmek üzere yola çıktıklarını ifade etti.
Emre Huri, Bu öyle bir duygu ki, hekimiz, evladız, eşiz, babayız. Bunların hangisi olarak oraya gidiyorduk? Annemizi kurtarmaya gidiyorduk. Dahası bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. dedi.
Bu sırada tanımadığı bir numaradan, Anneniz yanımda, size iletmemi istedi, sağlığı yerinde. 'Evlatlarım beni kurtarsınlar', diyor mesajı geldiğini belirten Emre Huri, yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamadı.
Hatay'da her yerin korkunç olduğunu gördüklerini belirten Emre Huri, Evlat kimliğimizle annemizi alıp Ankara'ya getirip, ardından hekim kimliğimizle hemen bölgeye dönmeye karar verdik. Öğleden sonra 15.30 gibi Antakya'ya geldik. Bir mesaj geldi, annemiz kışlaya sığınmıştı. Annemizi ilk kez orada gördük. diye konuştu.
- Bir korku filminin stüdyosu gibiydi, filmin adı 'Mahşer yeri' veya 'Kıyamet' olurdu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Gazi Huri ise gördüklerini ifade edebilecek kelime olmadığını ağlayarak dile getirdi. Gazi Huri, şunları söyledi:
Erzin sınırından itibaren bir devrin bittiğini gördük. Bir korku filminin stüdyosu gibiydi. Bu filme bir ad verilecek olsa ancak 'Mahşer yeri' veya 'Kıyamet' olurdu. Tüm binalar ayaklarımızın altında, insanlar o kadar donuktu ki, panik bile değillerdi. Herkes o an ne yaşadığının farkında bile değildi, herkes sersemlemiş durumdaydı. Kimisi öylece duruyordu. Hemen yanlarında taşların altında can çekişen insanların sesi geliyordu. Büyük bir yağmur, gökyüzü adeta delinmişti. Bana gözümü kapatıp oraya götürüp sonra 'Burası ne?' deseniz, bir yol önce deprem olmuş, şehir tamamen boşaltılmış, şu anda onun sessizliği ve hüznü var' derdim.
Kışlada askerlerin depremzedelere kol kanat gerdiğini vurgulayan Gazi Huri, sözlerini şöyle sürdürdü:
Annemi kışlada gördüğümüzde bize ilk söylediği 'Oğlum, askerimiz bize ilk sıcak çorbayı girer girmez ikram etti' oldu. Annemizin sağlam olduğunu gördük ama burası bizim ata toprağımızdı ve geride dostlarımız, akrabalarımız, anılarımız oradaydı. Bunların hepsi, o adım adım ilerleyebildiğimiz enkazın altında kalmıştı. Dostlarımızla sohbet ettiğimiz caddelerin hiçbiri yoktu. Bakıyorum, şu apartmanda benim, bir diğerinde Emre'nin arkadaşı oturuyordu, hangi apartmanın yıkıldığını, nereye yığıldığını anlayamıyorsunuz. Bu öyle bir acı ki, şehir kaymış, cadde yok, sokak yok, her yer enkaz. Bir şehir çökmüş, binalar, sokaklar birbirine girmiş.
Kayıp nedir? Kayıp bu topraklarda büyük bir medeniyettir, büyük bir kültürdür, büyük bir hoşgörüdür. Çünkü, bir Antakyalı, medeniyeti, hoşgörüsüyle övünür. Şu anda o medeniyetin yapı taşı olan insanlar yıkıldı.
Gazi Huri, Antakya'da sadece sülalelerinden 40 kişiyi kaybettiklerini belirterek, depremin ilk günü kardeşi Emre Huri ve orada gönüllü bulunan inşaat ustalarıyla birlikte kendi ailesinden 5 kişiyi göçük altından çıkarttıklarını anlattı.
Anneleriyle Ankara'ya döndükten sonra tıbbi malzeme ve diğer ihtiyaçları da temin ederek tekrar bölgeye döndüklerini ve arama kurtarma çalışmalarına yardım ettiklerini aktaran Gazi Huri, Geri döndük, evimiz sıcaktı, yemeğimiz vardı, annemiz yanımızdaydı ama rahat değildik. İkinci gün sabah erken saatte daha organize olarak gittik. Biz Antakya çocuğuyuz, yardımın teknik olarak ulaşması zor olan yerleri biliyorduk ve özellikle tıbbi ve insani yardımlarımızı alıp, o bölgelere ihtiyaçları teslim ettik. diye konuştu.
- Antakya, küllerinden yeniden doğacak
Gazi Huri, fiziken Ankara'da bulunmasına karşın gönlünün her zaman Antakya'da olduğunu söyledi.
Şu an acıların çok taze olduğunu belirten Gazi Huri, Hekim gözüyle bakarsak, biz cerrahız ve bazen kanamayı hemen durdurmak gerekir, çünkü hastayı kaybederiz. O nedenle, 'Kanasın da görelim' diye bekleyemeyiz. Her kışın sonu bahardır ve o bahar gelecek. Sana söz, yine baharlar gelecek. ifadelerini kullandı.
Antakya'nın bir an önce toparlanabilmesi için bir platform oluşturduklarını anlatan Gazi Huri, şunları kaydetti:
Henüz çok yeni ama ismi 'Yeniden Antakya' olan bir platform oluşturduk. Akademisyenlerin, mimarların, avukatların, bilim insanlarının ve Antakya esnafının içinde bulunduğu bir platform. Burada kültürel yapıyı koruma adına, devlet kurumlarıyla birlikte, kurumlarımızın yanında gönüllü yer almak istiyoruz. Kültürü inşa etmek istiyoruz. Antakya, mozaikler şehri olsun.
Depremin ardından duvarlara yazan Antakyalılar oldu. Sevgilisine şiir yazar gibi duvarlara Antakya için yazılar yazıldı ve o yazılar da 'Yeniden geleceğiz' yazıyordu ama biz zaten hiç gitmedik, yeniden gelmemize gerek yok.
Prof. Dr. Emre Huri de Antakya, küllerinden yeniden doğacak, bu kesin. Bu depremde, Antakya, Hatay'dan geçici bir süreyle mecburen ayrılmak zorunda olan topluluğun, memleketlerinden sürekli uzak kalması mümkün değil. Toprakla insan arasında öyle bir bağ var ki o bağın ana kaynağında birliktelik, kardeşlik, hoşgörü, sevgi var. Bunun için morale, motivasyona ihtiyacımız var. Biraz sabredeceğiz, her zorluğun arkasından mutlaka bir aydınlık gelecektir. Bunu yapacak olan da yine insan. Mustafa Kemal Atatürk, 'Hatay, benim şahsi meselemdir' demiştir ve şimdi artık Hatay, herkesin meselesi haline gelmiş durumda ülkemizde. Hatta dünyanın meselesi haline geldi, çünkü buranın coğrafik açıdan da değeri çok büyük, buraya sahip çıkacağız. diye konuştu.
Sadece binaların inşasının değil, aynı zamanda kültürün de tekrar inşa edileceğini aktaran Emre Huri, Bu topraklarda büyük bir medeniyet var. Ateş düştüğü yeri yakardı, artık bu ateş tüm Türk milletini yakmış durumda. Hepimiz el birliğiyle üstesinden geleceğiz. dedi.