Dinleme Kayıtları İmha Edilmeyen Başvurucunun Açtığı Tazminat Davası
Dinleme Kayıtları İmha Edilmeyen Başvurucunun Açtığı Tazminat Davasının Reddi Nedeniyle Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edilmesi
Anayasa Mahkemesi emsal kararlar vermeye devam ediyor.
İşte son verilen emsal bir AYM kararı:
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 08 Temmuz 2020 tarihinde, Murat Haliç (B. No: 2017 / 24356) başvurusunda Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar:
Hakkında başlatılan soruşturma sürecinde telefonu dinlenen ve görüşmeleri kayda alınan başvurucuyla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) takipsizlik kararı vermiştir. Başvurucu; telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesine ilişkin koruma tedbirinin kanuna aykırı şekilde iki yıldan fazla süre boyunca uygulandığını; takipsizlik kararıyla birlikte imha edilmesine karar verilen kayıtların farklı mahkemelere gönderildiğini, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) yüklendiğini ve bu suretle alenileştirildiğini ileri sürerek tazminat davası açmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi davanın reddine karar vermiş, başvurucunun istinaf başvurusu da Bölge Adliye Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.
İddialar:
Başvurucu, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi neticesinde elde edilen kayıtların imha edilmediğini ve alenileştirildiğini belirterek, açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetiyle bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvuru, takipsizlik kararıyla birlikte Başsavcılık tarafından imha edilmesine karar verilen dinleme kayıtlarının imha edilmemesi nedeniyle manevi zarara uğradığını belirten başvurucunun uygulamada bu iddialarını dile getirebileceği etkili bir başvuru yolu bulunmadığına ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (Kanun’da belirtilen hâller dışında) hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle devlet aleyhine tazminat davalarının açılabileceği kabul edilmiştir. Bu suretle Cumhuriyet savcılarının yapmış olduğu işlemler nedeniyle zarar gördüğünü düşünen kişiler yönünden bir hukuk yolu getirilmiştir. Dolayısıyla bu işlemler nedeniyle bir zararın meydana geldiği konusunda savunulabilir iddiaların ileri sürülmesi durumunda yargı makamlarının bu konuda yapacakları yorum, söz konusu temel hakların korunmasını sağlayan etkili başvuru yolunun bulunup bulunmadığının saptanmasında kilit rol oynamaktadır.
Somut olayda başvurucunun özel hayatının ve haberleşmesinin gizliliğinin ihlal edilmesi suretiyle manevi olarak zarar gördüğüne ve bu zararların tazmin edilmesi gerektiğine yönelik şikâyetleri 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen koşulların oluşmadığı gerekçesiyle derece mahkemelerince reddedilmiştir.
Başvurucu şikâyet ettiği hususun hangi nedenlerle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususunda somut ve ikna edici gerekçeler ileri sürmüştür. Ancak derece mahkemelerince bu hususların değerlendirilmediği ve savunulabilir nitelikteki iddialara dayanan davanın neden söz konusu düzenlemenin kapsamında kabul edilmediği hususunda açıklamalarda bulunulmamıştır. Ayrıca başvurucu ile aynı soruşturma kapsamında hakkında takipsizlik verilen diğer kişiler tarafından açılan tazminat davalarında farklı yönde kararlar verildiğine ilişkin olarak başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar hakkında da herhangi bir gerekçe oluşturulmamıştır.
Başvurucunun içinde bulunduğu koşulların ve iddialarının 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında olmadığı yönünde verilen kararın bu yönüyle ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği ve başvurucuya uygun bir telafi şansı sunmaya elverişli olmadığı anlaşılmıştır. Derece mahkemelerince ortaya konulan bu yaklaşımın temel hakların ihlaline yönelik şikâyetin etkili bir şekilde incelenmesine imkân sağlamadığı değerlendirilmiştir. Neticede somut olayın koşullarında özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti bağlamında oluşan zararlarının tazmini konusunda başvurucuya, asgari güvenceleri içerecek şekilde etkili bir hukuk yolu sunulmamıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. ve 22. maddeleriyle bağlantılı olarak 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.