Ceza Yargılamalarındaki Beraat Hükümlerinin İdari Mahkemeler Tarafından Dikkate Alınmaması

ABONE OL

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 02 Temmuz 2020 tarihinde, H. Sezer (B. No: 2016/13566) ve B. Baş (B. No: 2016/14253) başvurularında Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verildiği görüldü.

Anayasa Mahkemesinden emsal teşkil edecek bir karar yayınlandı. 

Olay Nasıl Gelişti?

Öğretmen olan başvurucu B. Baş’a öğrencisine karşı işlediği iddia edilen tokat atma fiili nedeniyle disiplin cezası verilmiş ve başvurucu hakkında ceza soruşturması başlatılmıştır. Ceza Mahkemesi başvurucunun beraatına hükmetmiştir. Başvurucu, aleyhine uygulanan disiplin cezasına karşı iptal davası açmış, Bölge İdare Mahkemesi disiplin cezasının hukuka aykırı olmadığına karar vermiştir.

Zabıt kâtibi olan başvurucu H. Sezer gizlilik kararı alınmış dosyanın örneğini bir avukata verdiği iddiasıyla Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmış ve delil yetersizliği gerekçesiyle beraat etmiştir. Aynı nedenle hakkında açılan disiplin soruşturmasında ise başvurucunun memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelikte, yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğu sonucuna ulaşılarak devlet memurluğundan çıkarma disiplin cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu işlem İdare Mahkemesi tarafından hukuka uygun bulunmuştur.

İddialar Neler?

Başvurucular, ceza yargılamasında beraat etmelerine karşın haklarında disiplin cezası uygulandığını ayrıca mahkeme kararlarında haklarında yer alan ifadelerin kendilerinin suçlu olduğu inancına yol açtığını belirterek, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi Nasıl ?

Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturmaktadır.

Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Bu husus, tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar.

Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir.

Disiplin suçuna ve ceza yargılamasına konu eylemlerin aynı olduğu hâllerde disiplin soruşturmasıyla ilgili uyuşmazlıklara bakan idari mahkemelerin fiilin sübutuyla ilgili olarak ceza mahkemesinin ulaştığı kanaate saygı göstermesi, bunu sorgulayacak ifadeler kullanmaması beklenir. Aksi takdirde kişinin ceza mahkemesinde beraat etmiş olmasının bir anlamı kalmaz. Bu bakımdan idari mahkemeler dâhil devletin diğer otoritelerinin beraat kararından şüphe duyulmasına yol açacak biçimde hareket etmekten kaçınmaları gerekir.

Somut olaylarda İdare Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi, ceza mahkemesi kararında ulaşılan sonucu tartışmaya açmanın yanında kararı okuyanlarda başvurucuların suç işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bu durumda beraat kararı anlamsız hâle gelmiş ve başvurucuların masumiyetine gölge düşürülmüştür. Öte yandan iki yargı kolu arasında başvurucuların atfedilen suçu işleyip işlemediğiyle ilgili olarak çelişkili kararların ortaya çıkmasına sebep olunmuş ve masumiyet karinesinin ikinci boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle her iki başvuruda da Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

aym anayasa mahkemesi emsal karar