Uçak kazalarının adli ve teknik boyutları, özellikle kazanın başka bir ülkede meydana gelmesi durumunda uluslararası hukuk açısından büyük önem taşıyor. Emekli savcı ve halen avukat olarak görev yapan Bülent Cansu, son dönemde yaşanan uluslararası hava kazaları sonrasında, bu tür olaylarda yetkili makamların ve adli sürecin nasıl işlediğine dair kapsamlı bir değerlendirmede bulundu.
Cansu, açıklamasında öncelikle "Olay Yeri Yetkisi" kavramına dikkat çekerek, "Bir uçak başka bir ülkede düştüğünde, kazanın meydana geldiği ülke ilk derece yetkili devlettir. Bu ülke, kazanın olduğu bölgedeki savcılık, kolluk ve mahkemeler aracılığıyla olayı soruşturur" ifadelerini kullandı.
Cansu, bu durumun dayanağını 1944 tarihli Şikago Sözleşmesi'nin 26. maddesi olarak göstererek, "Bu maddeye göre bir hava aracı bir devletin topraklarında düştüğünde, o devlet kazayı araştırmakla yükümlüdür. Olay yerinde delil toplama, kimlik tespitleri ve teknik incelemeler bu ülkenin adli mercileri tarafından yürütülür" dedi.
Cansu, kazanın yaşandığı ülke dışında, uçağın kayıtlı olduğu ülkenin de sürece katılma hakkı bulunduğunu belirtti.
"Örneğin Türk Hava Yolları'na ait bir uçak Almanya'da düşerse, Almanya kazanın olduğu ülke olarak başlıca yetkilidir. Ancak Türkiye, uçağın kayıtlı olduğu ülke olarak incelemelere katılabilir. Bu hak Şikago Sözleşmesi ve ICAO kurallarıyla güvence altına alınmıştır" diye konuştu.
Emekli savcı Cansu, uçak kazalarında iki ayrı soruşturma türünün bulunduğunu vurguladı:
Adli (Ceza) Soruşturma: Kazanın insan hatası, sabotaj, terör veya ihmal sonucu olup olmadığını belirlemek amacıyla yürütülür.
Teknik (Uçuş Güvenliği) Soruşturması: Kazanın tekrarını önlemek için yapılır ve bağımsız havacılık otoriteleri tarafından yürütülür.
Cansu, "Teknik soruşturmanın amacı ceza vermek değil, benzer kazaların önlenmesini sağlayacak önlemleri belirlemektir" açıklamasında bulundu.
Bülent Cansu, kazaya ilişkin olarak üç tür devletin daha sürece dahil olabileceğini belirtti:
İşletmeci Devlet: Uçağı işleten şirketin merkezi bulunan ülke,
İmalatçı Devlet: Uçağı veya motorunu üreten ülke,
Mağdur Vatandaşların Ülkesi: Vatandaşları kazada ölen veya yaralanan devlet.
"Bu ülkeler, kazanın araştırılmasına gözlemci veya teknik danışman olarak katılabilir. Böylece süreç hem şeffaf hem de uluslararası hukuk çerçevesinde yürütülür" dedi.
Cansu, uçak kazalarının yalnızca ceza yönüyle değil, tazminat ve hukuki sorumluluk yönüyle de ele alındığını hatırlattı.
"Hayatını kaybeden veya yaralanan yolcuların yakınları tazminat davası açabilir. Bu süreçte Montreal (1999) ve Varşova (1929) sözleşmeleri esas alınır. Dava; uçağın kayıtlı olduğu ülke, havayolunun merkezi, biletin alındığı ülke, kazanın meydana geldiği ülke veya yolcunun ikamet ettiği yerde açılabilir" dedi.
Cansu, hava yolu şirketlerinin genellikle kusurdan bağımsız olarak belirli bir tazminat ödemekle yükümlü olduğunu da ekledi.
Türk vatandaşlarının başka bir ülkede uçak kazasında hayatını kaybetmesi durumunda nasıl bir yol izlendiğini de açıklayan Cansu, "Türk Konsoloslukları ve Adalet Bakanlığı süreci yakından takip eder. Gerekirse Türkiye'de ayrıca ceza veya tazminat davası açılabilir. Türk Ceza Kanunu'nun 11. maddesi, yurt dışında Türk vatandaşına karşı işlenen suçlarda savcılıklara soruşturma yetkisi tanır, TCK 8, 9, 10, 11 ve 12'inci maddelerini incelemek gerekebilir. " ifadelerini kullandı.
Son olarak genel bir değerlendirmede bulunan emekli savcı Bülent Cansu, "Başka bir ülkede meydana gelen uçak kazalarında süreç çok katmanlıdır. Olay yeri devleti soruşturmayı başlatır, bayrak devleti ve diğer ilgili ülkeler de sürece dahil olur. Adli, teknik ve tazminat süreçleri uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş kurallar çerçevesinde yürütülür" dedi.
Bülent Cansu; "Özetle Askeri uçak başka bir ülkede arızalanıp düşerse, olay yerindeki devlet ilk müdahaleyi ve kendi adli süreçlerini yürütür; ancak askeri niteliği nedeniyle süreç yoğun diplomasi, devlet dokunulmazlığı müzakereleri, bayrak devleti tarafından yürütülen teknik incelemeler ve gerektiğinde devletlerarası tazminat görüşmeleri içerir. Adli sorumluluk iddiası varsa bile uygulama, uluslararası hukuk, ikili anlaşmalar ve diplomatik imkanlarla şekillenir."